Eşim Ayşen, kardeşim Sinan ve eşi Necla ile bilikte, Oya ve Can’ın nikah törenlerine katılmak üzere 2 Temmuz 2010 sabahı İzmir’den yola çıktık. Bir önceki yazımda anlattığım evlatlarımızın Nikah Töreninden sonra, hazır buralara kadar gelmişken dönüş yolunu uzatarak Batı Karadeniz’de bir gezi yapalım dedik. Programımız Samsun’dan Akçakoca’ya kadar kıyıdan kıyıdan gezmek ve beğendiğimiz yerlerden konaklamak şeklinde. Amacımız, ya da en azından benim düşündüğüm, geçtiğimiz yerlerin doğal güzellikleri yanında yöresel yemekleri de tatmak ve mümkünse oralarda ünlenmiş lezzet duraklarını keşfetmek. Bu konuda kendi bildiklerimizin yanında temel yardımcımız da Mehmet Yaşin’in Lezzet Durakları isimli kitabı oldu. Onun sayesinde bildiğimiz yerlerin dışında yeni lezzet noktaları keşfettik ve çok güzel yemekler tattık. Batı Karadeniz gezimizin özetine geçmeden önce, bu yazıyı okuyanlara yardımcı olmak amacıyla, bu lezzet noktalarını aşağıda topluca veriyorum:
MERZİFON – Padişah Restaurant 0358.514 4600 Yokuşbaşı Caddesi 13
SAMSUN – Oskar Restaurant 0362.431 2040 Belediye Meydanı 5 (MY)
SAMSUN – Hacı Restorant 0362.230 6595 İstiklal Caddesi 118
ABANA – Hacıveli Konağı 0366.564 1140 Hacıveli Mahallesi
KASTAMONU – Münire Sultan Sofrası 0366.214 9666 Nasrullah Camii yanı
KASTAMONU – Bülbüloğlu 0366.215 2851 Çekme Helva Nasrullah Meydanı 5
KASTAMONU – Eflanili Konağı 0366.214 1118 Gazipaşa İlköğretim yanı
SAFRANBOLU – İmren Lokumları 0370.712 7733 Karabük Caddesi 29C (MY)
AMASRA – Çeşm-i Cihan Restaurant 0378.315 1062 B.Liman Caddesi 21 (MY)
K.EREĞLİSİ – Meşhur Pideci Hasan 0372.316 1351 Erdemir Caddesi 10B (MY)
MUDURNU – Yarışkaşı Konağı 0374.421 3604 İzzet Baysal Caddesi 20 (MY)
İNEGÖL – Besler Köftecisi 0224.715 2254 Belediye Caddesi 57 (MY)
MUSTAFAKEMALPAŞA – Dink Gıda 0224.613 4930 Hacıemin Sokak 21 (MY)
Bu seyahatte 3 000 km’den fazla yol katettik ve tam 1333 adet fotoğraf çektim. Bütün bu fotoğrafları inceleyerek seçtiklerimle albümler oluşturdum. Hepsini ilgili başlıklar altında aşağıdaki linkleri tıklayarak izleyebilirsiniz. İyi seyirler.
SAMSUN’DA:
Evlatlarımızın nikahından sonra 4 Temmuz gününü Samsun’a ayırdık. Zira bir gün önce nikaha İstanbul’dan uçakla gelen Sinan ve Necla’nın harika kızları Övünç ve Özüm’le birlikte olduk. Sadece bu beraberlik bile bu geziyi güzelleştirmeye yetti zaten!
Samsun Öğretmenevi’nde hep birlikte kahvaltı yaptıktan sonra yürüyerek bir Samsun turu atmak istedik. Cumhuriyet Meydanı yanındaki parkta şaha kalkan atıyla meşhur Atatürk Anıtını fotoğrafladık. Sonra deniz tarafına doğru yürüyerek Atatürk’ün Samsun’a çıkışını anmak için yapılan eserleri inceledik. Geniş sahil şeridinde yürüyerek Belediye Meydanına yöneldik. Amacım buradaki Lezzet Durağı Oskar lokantasına ulaşmaktı. Belediye Meydanına doğru daracık sokaklardan sonra iki katlı Lokanta gerçekten de çok ferah ve her köşesi özenle dizayn edilmiş. Yöresel yemekleri çok leziz olarak sunan lokantada ben patlıcan kebap istedim. Salata ve yoğurt yanında bir de buz gibi soğuk bira içtim.
Yemekten sonra yürüyerek tekrar Cumhuriyet Meydanına geldik ve buradaki Gazi Müzesini gezdik. Girişteki yazılım yanlışları içeren yazı dışında müze güzel hazırlanmış diyebilirim. Gözümü rahatsız eden tek husus büyük ve mavi renkle yazılmış “EXIT” tabelalarıydı; çıkış demek bu kadar zor mu acaba?
Övünç ve Özüm’ü Samsun Hava Limanından uğurladıktan sonra bir Samsunlu’nun tavsiyesi ile gittiğimiz Hacı Restorant’ta(aynen restorant yazıyor) döner yedik. Burası bu mahallede yemek yenilebilecek güzel bir mekan diyebilirim.
Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.
ERFELEK ŞELALELERİ:
Samsun Öğretmenevi’nde 3.gecemizi de geçirip ertesi sabah Batı Karadeniz gezimizi başlattık. Samsun’dan sonra Bafra üzerinden kıyıdan Gerze’de çay molası verdik. Daha sonra Erfelek Şelalelerini görmek için kıyıdan ayrılıp yeşil yamaçlar arasındaki baraj bölgesini dolanıp Tatlıca Şelalesine geldik. Önce Şelalenin üzerindeki artık kullanılmayan değirmene kadar yeşillikler içinden tırmandık. Daha sonra oyalanmadan yeşil serinlikler arasından aşağıya indiğimizde artık iyice acıktığımız için yöresel gözlemelerden oluşan öğle yemeğimize adeta saldırdık. En azından ben öyle yaptım diyebilirim!
SİNOP-AYANCIK:
Erfelek Şelalerini kendi yeşillikleri arasında bırakıp kıyıdan Sinop’a vardık. Yaklaşık en son 33 yıl önce gördüğüm şehir adeta fazla büyümeden sıkılaşmış gibi geldi bana. Çok sıcak bir havada kale, cezaevi, liman ve çarşıda büyücek bir şehir turu atıp tekrar yola koyulduk.
Kıyı boyunca yol aldık ve Ayancık kasabasına vardık. Bu şirin yerleşimi çok sevdik ve Ayancık Öğretmenevi’nde konakladık. Gece içkilerimiz eşliğinde balık ziyafeti yaptık.
ABANA:
Ertesi gün kıyıdan devam ederek Çatalzeytin’i pas geçip Abana’ya ulaştık. İlçeyi öbür ucuna kadar geçtikten sonra Seyir Tepesi denilen mahallesine çıktık. Buradaki yeşil manzarayla gözlerimizi doyurduktan sonra karnımızı da doyurmak üzere Abana’ya bitişik Bozkurt ilçesindeki Opet’te görevli Melek hanımın önerisi ile Abana Çatalzeytin çıkışındaki Hacıveli Konağı’na gittik. Burada yöresel yemekler değil de balık yemek istedik. Karadeniz mezgiti ve muhteşem salata arkasından tatlı ile tam bir ziyafet oldu doğrusu.
İNEBOLU:
Abana’dan sonra kıyı yolu ile İnebolu’ya kadar gittik. 95 km’lik “Atatürk ve İstiklal Yolu” başlangıç noktasındaki tarihi simgeleri inceledikten sonra İnebolu sahilini gezdik. Daha sonra İnebolu’dan güneye doğru Küre’yi geçip Ecevit köyü yakınındaki Ecevit Han’da mola verdik. Fiyatları bize pahalı geldiği için ve de neredeyse bomboş olan handa konaklamaktan vazgeçip Kastamonu’ya geldik.
KASTAMONU:
”
Kastamonu’ya Geldik” diyorum zira burası doğduğum şehirdir ve anne baba tarafım Taşköprülü’dür. Kastamonu Öğretmenevi’e yerleştikten sonra şehirde ırmak boyunca yürüyüş yaparak Nasrullah Cami yakınındaki Münire Sultan Sofrası’nda akşam yemeği yedik. Geçen sene de Sinan’la geldiğimizde yediğimiz Banduma yemeğini bir porsiyon olarak ortaya söyledikten sonra Ecevit çorba, yaprak sarması ve etli ekmeklerle karnımızı güzelce doyurduk. Ardından Cumhuriyet meyadanında bir tur ve Valilik Konağı ile Şerife Bacı anıtını ziyaret ettikten sonra kısa bir şehir turu ile uyumak üzere odalarımıza çekildik.
Ertesi sabah, kendi istekleriyle, Ayşen ve Necla’yı Kastamonu’da gezmeleri için bırakıp Sinan’la Taşköprü’ye geçtik. Amacımız Kese köydeki amcam Eyüp ve Zahide yengemizi ziyaret etmek. İlk önce Taşköprü girişindeki otogarda görevli Rahmetli Lütfi Amcamızın oğlu İsmail Yüksel’i ziyaret ettik. Sohbetin peşinden herzamanki gibi kısa bir ideolojik fikir teatisinde bulunduk. İsmail’den sonra her Taşköprü’ye geldiğimde yaptığım gibi Ortaokul sıra arkadaşım Nuri Keskin ile Öğretmeler Lokalinde sohbet ettik. Nuri’nin inanılmaz hafızası ile yaşadığımız ortak anıları tekrar hatırlamaya çalıştım. Daha sonra amcamla buluşacağımız rahmetli halam Nezihe’nin (Herkes ona “Nezik” derdi) torunları Ali ve Halil’in marketlerine gitmeden önce kimseye haber vermeden Taşköprü’ye bitişik Yazı köydeki Nezik’lerin evine gittik. Evdekiler bugün için pikniğe gittiklerinden köyde yalnız kalan Halil’in eşi Nadire ile görüşebildik ve ayran ikramını kabul ettik. Daha sonra amcamla buluştuk ve torunu Salih ile kayınbiraderi Süleyman’la birlikte köye çıktık. Köyde yengem Zahide ve eltisi Yeter hanımdan başka Lütfi amcamın büyük kızı Nazife de vardı. Birlikte hem tarhana çorbalı klasik bir keseköyü yemeği yedik hem ordan burdan sohbet ettik. Cem-Masha ile Oya-Can nikah törenlerinin resim ve videolarını izledik. Daha sonra çay üzerinden kısa bir köy turu atıp herkesle vedalaşıp ayrıldık.
Sinan’la babamın, Lütfi Amcamın ve Vahide Yengemim yanyana duran mezarlarını ziyaret edip hatıra olarak o civardan 4-5 kg ağırlığında bir taşı alıp arabaya koydum. Sonra tepeden köyün panoramik bir fotoğrafını çektim. Bunu Keseköy’den her ayrılışımda yapmayı bir adet haline getirmişimdir; kimbilir belki bir daha gelemeyebilirim endişesiyle midir acaba?
Kastamonu’daki son akşamımızda Mehmet Yaşin’in önerisi ile Sinanbey konağına gidecektik ama Bülbüloğlu helvalarının satıcısı beyin aşırı ısrarlarıyla Eflanili Konağı’nı tercih ettik. İyi de etmişiz; etli ekmekli yaprak sarmalı güzel bir yemek yedik. Böylece Kastamonu ziyaretimizi de sonlandırmış olduk.
SAFRANBOLU:
Ertesi sabah Kastamonu’dan yola çıktığımızda hedefte Safranbolu vardı. Yeşillikler içinden devam ederek Araç ilçesini geçtik ve sonunda amaçladığımız yere geldiğimizde, çoğu restore olmuş 400’ün üzerinde mimari değerli tarihi konakları olan Kastamon’nun yanında yalnızca 40 küsür konağı ile bunca üne kavuştuğu için her zaman kıskançlıkla küçümsediğim Safranbolu, kazandığı turistik ünü hak eden bir güzellikte gözüktü bana. Mekanlar ve insanlar turizm için seferber olmuşlar adeta. Meydan Kafeterya’da birşeyler yedikten sonra Safranbolu çarşılarında gezdik ve sonunda bir başka lezzet noktası İmren Lokumları’ndan lokum ve helvalar aldık.
AMASRA-BARTIN:
Safranbolu’dan sonra kuzeye yönelerek Amasra’ya doğru yolaldık. Yolun her iki tarafındaki yemyeşil yamaçlarda dağınık bir şekilde yeralan evlerinde yaşayanların karakteristik Karadeniz yerleşimlerini görmeye devam ettik. Yolun her iki tarafındaki yeşillikler neredeyse asfalta kadar geliyor, hatta bazı yerlerde yeşil tünellerden geçtiyor gibiydik.
Amasra hayallerimizdeki ve anılarımızdaki Amasra’dan çok farklı olarak kalabalıklaşarak tipik bir Anadolu kasabası olmuş. Bu ünlü sayfiye kasabasında bazı turistik yerlerde insanlar adeta üstüste yaşıyorlar! Bütün doğal güzellikler bu çirkin mimari altında ezilmiş gibi geldi bize. Tek tesellimiz büyük limandaki Çeşm-i Cihan lokantasında yediğimiz mezgit tavasıydı. Hele bin katlı(!) Çeşm-i Cihan salatası balığın lezzetini bastırdı adeta. En sonunda da ballı yoğurt tatlısı.
Yemekten sonra Amasra’da büyük bir yürüyüş yaptık. Önce sahilde yürüyerek limanın çevreleyen mendirek üzerinden açık denizlere baktık, sonra şehri boydan boya geçerek Amasra kalesinden küçük liman bölgesinin en sonuna kadar gittik. Artık güneş batmıştı, oyalanmadan yola çıktık ve geceyi geçirmek üzere Bartın’a, Bartın Öğretmenevi’ne geldik.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra küçük bir Bartın turu attıktan sonra Bartın’da ikamet eden Lütfi amcamın kızı Aysel(Burada herkes Necla adını kullanıyor) ve eşi Ahmet Daday’ı ziyaret ettik. Birkaç akrabası ile birlikte yaşadıkları tek katlı evlerinin bahçesinde çay ve bazlama eşliğinde sohbet edip hasret giderdik.
KARADENİZ EREĞLİSİ-AKÇAKOCA:
Bartın’dan sonra rotamızda Zonguldak ve Karadeniz Ereğlisi vardı. İlk anda çok kalabalık ve karman çorman bir görüntü veren Zonguldak’ta otomobille bir tur atıp oyalanmadan Ereğli’ye geçmeye karar verdik. Ereğli sahilindeki geniş parkın Atatürk heykelinin bulunduğu yerden başlayarak bütün kıyı boyunca yürüdük. Dönüşte bir başka lezzet noktası olan Pideci Hasan Lokantasına gittik. Bir metro durağı kadar işlek olan dükkanın girişinin sadeliğinin verdiği hayalkırıklığı ısmarladığımız pideler gelince kayboldu. Hanımlar Merzifon’daki Padişah Lokantasında yedikleri pideleri daha çok sevdiklerini söyledilerse de ben ayni fikirde değilim; muhteşemdiler!
Karadeniz Ereğlisi bir çok bakımdan hoşumuza gitti. Bir sonraki hedef Akçakoca’ya bir sünnet konvoyu eşlğinde girdik. Sahildeki parkın en sonuna kadar gidip sahili turladık. Burası da güzel bir tatil yerleşimi olmuş.
MUDURNU:
Batı Karadeniz gezisini Akçakoca’da bitirip dönüş yapmaya karar verdikten sonra bir gece daha konaklamak üzere benim önerimle Mudurnu’yu seçtik. Zira Mudurnu’yu tarihi mimari dokusu ve Lazzet Durağı Yarışkaşı Konağı ile çok merak ediyordum. Gece geçtiğimiz Bolu’dan zorlanarak yolumuzu bulduk ve saat 22:00 gibi Mudurmu’ya girdik. Yarışkaşı’nda kabaklı gözleme ve ev yapımı cevizli baklavalarımızı yedikten sonra odalarımıza çekildik. Gece 10 dereceye kadar düşen serinliğe rağmen üşümememizin sebebini konak sahibi Nevzat beyden ertesi sabah öğrendik ki gece bir süre kaloriferleri çalıştırmışlar!
Sabah Yarışkaşı Konakta kahvaltı yaptıktan sonra kısa bir Mudurnu turu atıp tekrar yola koyulduk. Göynük’te çay molası verdikten sonra oyalanmadan İnegöl’e kadar devam ettik. Amacımız İnegöl’deki lezzet durağımız inegöl köftesinin mucidi kabul edilen Besler Köftecisi’ni bulmak. Çok sıcak bir yaz günü olmasına karşın üşenmeden arayıp bulduğumuza deydi doğrusu Besler’in köfteleri. Gene hanımlar çok beğenmediler ama biz Sinan’la 2.5’ar porsiyon yiyerek iyice abarttık. Arada yediğimiz soğanlı piyaz ve sürekli içtiğimiz üzüm şırası da enfesti.
Yola devam ederek bir sonraki lezzet durağı olarak seçtiğimiz Dink Gıda tesislerinde kemalpaşa tatlısı yedik. Bu tatlı ancak bu kadar güzel yapılabilir! Kurutularak 5 gün içinde tüketilecek paketlerden de alarak tekrar yola koyulduk. Bir daha durmadan İzmir üzerinden Villakent’e ulaşarak Sinan ve Necla ile birlikte yaptığımız Batı Karadeniz gezimizi sonlandırmış olduk.
En son olarak da, Batı Karadeniz seyahatimiz boyunca bütün kaprislerime katlanarak inanılmaz bir uyum gösteren ve Ayşen’le bana sürekli pozitif enerji veren Necla&Sinan kardeşlerime internet kanalıyla teşekkür ediyorum.
Harikadan da öte; sayenizde biz de sizlerle beraber gezmiş hissettik kendimizi.
Tüm güzel günlerin sizlerle olmasını dileriz.
Teşekkürler. Bakarsınız zaman gelir ayni rotayı bir de sizinle birlikte yaparız.. Neden olmasın?
Abi biz de gezmiş gibi olduk sayende. Resimler harika ….Teşekkürler.
Merhaba Ahmet,
Siz zaten oralarda yaşıyorsunuz, istediğiniz zaman oraları gezebilirsinz. Mesela Amasra’da Çeşmi Cihan lokantasına gidin, en üst katta şef Mustafa Bey’e selamlarımı söyleyin, mezgit tava ve salata yiyin afiyetle…
Harikülada hoş, ufuk açıcı.. Selamlar.
Övgülerinize çok teşekkür ederim. 2009 yılında başladığım blog yazılarımın günde ortalama 100 kişi gibi, bana göre çok kıymetli, küçük bir okuyucu kitlesi var. Olabildiğince yararlı olmaya ve doğa sporlarına yönlendirmeye çalışıyorum. Yorumunuzun bazı cümlelerini anlayamadım ve biraz düzenlemeye çalıştım. Düşündüklerinizi tekrar ederseniz yayınlarım. İyi günler dilerim..