Kaynaklar’daki Anıt Çınar’ın yakınındaki bir kahvede çay içip bir şeyler atıştırdık. Bu sırada Çınar’ın birkaç fotoğrafını çektim. Bundan 25 sene önce(5 Aralık 1993) ilk defa gördüğüm bu muhteşem çınar için 980 yaşında olduğu bildirilmişti. Şimdi ağacın bitişiğindeki büyük tabelada 1000 yaşında olduğu yazılı. Anıt ağaçtaki bir notta da, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin restorasyon çalışmaları yaptığı belirtilmiş. Bu tarihi ağaca sahip çıkılmasından mutluluk duydum. Zira Anıt Çınar’ı ilk gördüğümde hemen dibinde yol vardı ve araçlar yakınına parkedebiliyordu. Hatta sonraki yıllarda tam gövdesinin yanında bir köfteci çalışıyordu!
Toparlanıp yürüyüşe başladığımızda Saat 9’a yaklaşmıştı. Bu sırada bir yürüyüş grubu da Çınar’ın dibinde toplaşmıştı, grubun rehberi Zafer’i tanıdı ve konuşmalarından, Bornova’da organize olmuş bir dağcılık kulübü olduklarını öğrendik.
Kaynaklar Anıt Çınar’ın altından geçip köyün büyük camisinin sol tarafındaki caddeden dağa doğru yürüdük. Bazı idrar kokulu sokaklardan geçtiğimizde doğrusu hayretler içinde kaldım! Güzel İzmir’in bu kadar yakınındaki bu ünlü mesire ve dinlenme yerinin bakımsız sokakları ve çirkin mimarisi canımı sıktı.
Neyse ki, köyden kurtulup(!) doğaya çıktığımız anda güzelliklerin içinde bulduk kendimizi. Yeşil çimenler içinden yükselen papatyalar, beyaz bir kar örtüsüne benziyordu!
Bir süre bir toprak yoldan, daha sonra patikadan yükselerek tırmanışımızı sürdürdük. Yukarılardan, bölgeye iyice yayılmış Kaynaklar Köyü’nü(şimdilerde Mahalle diyorlar) daha iyi görebiliyorduk.
Tekrar girdiğimiz bir toprak yoldan devam ederken, uzun süre orman dokusu içinde döne kıvrıla yükseldik. Arka arkaya rastladığımız çeşmelerden lezzetli sular içtik. Bazı geniş varyantlarda kestirmeler yaptık. Sonunda bugünkü rotamızın en yüksek noktası olan boyuna gelmeden önce, bir çeşme başında mola verdik.
Güneş çok etkili olduğu için mola yerinde bir süre gölge aradım. Sonra çeşme civarındaki kayalarda oturan arkadaşlarımın yanında kalmaya karar verdim. Daha geçen hafta Dededağı yürüyüşündeki öğle molası verdiğimizde ne kadar üşüdüğümü hatırladım. Oysa şimdi hava o kadar sıcak ki, zaten epeyce yorulmuştuk, neredeyse akşama kadar burada oturabileceğimizi düşündük.
Bir saate uzayan öğle molasından sonra iyice dinlenmiş olarak tekrar yola koyulduk. Bazı yerlerde varyantlara kese yaparak boyuna kadar tırmandık. Yüksekliği 1190 metrelere varan boynu aştıktan sonra rotamız doğrultusundaki yoldan bir süre daha gidince doğal gaz hattının bulunduğu açıklıklara ulaştık.
Bundan sonra İzmir taraflarını görerek çok uzun bir inişe başladık. Doğal gaz hattının bulunduğu geniş toprak açıklıkta, yer yer oldukça dik inişler yaptık. Bu inişlerde biraz sıkıldık, zira bu tekdüze inişler neredeyse bitmek bilmedi: Hattın devam ettiği yolun görebildiğimiz en aşağılarına iniyoruz, tekrar bir yeni iniş başlıyordu!
Gaz hattının geçtiği arazideki her boynu aştıktan sonra geriye dönüp Nif zirve tarafının fotoğraflarını çektim. İndiğimiz sırtların solunda, yeşil orman örtüsünün üzerindeki dağın tepesinde gözetleme kulesi çok güzel duruyordu. Aşağılarda ise Kemalpaşa’ya kadar devam eden ormanlık arazide birçok uzun kanyonlar ve vadiler görebiliyorduk.
Bu uzun bıktırıcı inişlerin sonunda ormanlık bölgelere geldik. Bu defa gene yoldan, ama orman içinden inişimizi sürdürdük. Döne kıvrıla yoldan gitmek de epeyce uzun sürdü.
Nihayet, evlerini görmeden önce ezan seslerini duyduğumuz köye ulaştık. Köyün dar meydanı dibindeki kahvede kıyafetlerimizi düzenlerken, zorlu bir etkinliği bitirmenin keyfini hissediyorduk. Çay, ayran ve sodalar içildikten sonra aracımıza binip İzmir’e doğru yöneldik.
Bu güzel etkinlikte çektiğim fotoğraflardan ve arkadaşların medyada paylaştığı fotoğraflardan seçtiklerimden hazırladığım albümü aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
Not: Aşağıdaki fotoğrafları herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.