“MOUNT OLYMPUS” ÇIKIŞI (4 Kasım 2012)

Salt Lake City’de her sabah uyandığımızda, arkasından güneşin doğuşunu izlediğimiz Olympus Dağı’nın yalçın kayalıklı dorukları ve  ormanlık yeşil yamaçlarıyla hemen evlerin yolların arkasından yükselen muhteşem görüntüsü, buraya geldiğimden beri sürekli ilgimi çekiyordu. Dün nihayet, evdekilerin soğukalgınlıkları dolayısıyla katılamamaları üzerine, tek başıma bu arzumu gerçekleştirebildim. Gün sonunda iyi bir B yürüyüşü yaptığımı düşünüyorum ama,  yaklaşık 1250 metre çıkış yapılarak ulaşılan 2696 metre zirve yüksekliği ile bu rotayı bir yüksek dağ etkinliği olarak da görebiliriz.

Sabah heyecanla hazırlıklarımı bitirmeme karşın ancak Saat 12:30 gibi Masha beni, yerini Google Earth’dan bulduğum  patika  başlangıç noktasına getirebildi. Hemen otoparkın dibinden hızla yükselen patikaya  yüklendim! Zira dönüşte geceye kalmak istemiyorum. Bu nedenle saat 15’e kadar zirveye ulaşmam gerekiyor.
Bir saat sonra patika üzerinde bir açıklıkta mola  verdim ve bol miktarda su içtim. Buraya kadar oldukça hızla yükselmeme karşın fazla yorulmadığımı gördüm. Zira hızla yükselmesine rağmen hem patika çok rahat, hem de güneşli rüzgarsız hava şartları çok uygun. Zirvelere kadar ağırlıklı olarak meşeler var. Patikalar kuru meşe yapraklarıyla kaplı. Sık sık durup fotoğraf çektim. Yükseldikçe Salt Lake City ve çevresindeki dağlar muhteşem panoramik manzaralar veriyor.

Rotada 5-10 dakikada bir etkinlikten dönen yürüyüşçülerle karşılaştım. Çoğu köpeklerini de beraberlerinde getirmiş. Hatta bazıları serbest bıraktıkları için bir dönemeçte beyaz bir kuçu kuçu ile karşılaşabiliyorsunuz. Genelde siz geçerken köpeklerinin başını tutuyorlar veya patikadan hafifçe kenara çıkıp yol veriyorlar. Herkes mutlaka birbirine selam veriyor, hatta bazıları durup konuşuyorlar. Benim aksanımdan yabancı olduğumu hemen anlıyorlar ve  hele Türkiyeli olduğumu duyunca  merakları artıyor ve ayaküstü kısaca laflıyoruz!

Yürüyüş boyunca  kimseyi geçmedim, hemen patikanın başında selam vermeden önüme geçen bir yürüyüşçü dışında beni de geçen olmadı. İkinci saat sonunda verdiğim mola sırasında  önümden geçen Floridalı, tam olarak da  Orlandolu olduğunu söyleyen Edward’ı, biraz sonra yakaladım ve biraz lafladık. Esas hobisi kayakmış ve dağlara daha fazla kar yağmasını bekliyormuş. 14:45’de tırmanışı bitireceğini söyleyince vedalaşıp tırmanmaya devam ettim.

Yukarılara doğru artık iyice yorulduğumu hissettim. Bu yüzden hızım yavaşladı. Yer yer kar kümeleri görünmeye başladı. Bazı yerlerde eriyen karlarla patikalar çamur içinde kaldığından zemin kayganlaşıyor. Yüksek ardıç servi benzeri ağaçların arasından zirve tarafı oldukça uzak gözüküyordu. Buralardan artık Salt Lake City de epeyce uzaklarda!

Yukarıdan gelenler zirveye az kaldığını söyleyerek moral veriyorlardı. Daha ziyade gençlerden oluşan küçük gruplar yüksek sesle sohbet ederek iniyorlar. Patika başında beni geçen dağcıyla da burada karşılaştım; beni görünce şaşırdı, sonra hemen o da neredeyse ulaştın diye cesaretlendirdi. Artık bu kadar gazdan sonra bu işi başarabileceğime iyice aklım kesti!

Son bir gayretle “saddle” diye ifade ettikleri sırttaki düzlükte tırmanışı bitirdim. Karşımda, yani Güney tarafındaki yüksek dağların karlı yamaçları çok güzel manzaralar oluşturuyordu. Hemen panoramik fotoğraflar çektim. Daha sonra bir kayanın dibine oturdum. Baktım ki  saat 15:05 olmuş. Karşımdaki 50 metrelik son yükseltiyi çıkacak hem vaktim yok, hem de takatım! Sadece fotoğrafını çekmekle yetindim. Bulunduğum açıklığın yüksekliği 2646  metre ve artık benim için öğle molası zamanı. Önce bol su içtim ve 15 dakika sonra beraberimde getirdiğim yiyecekleri iştahla bitirdim.

Saat 15:30 gibi zirveye doğru koşarak çıkan, üstü çıplak şortlu genç bir atlet dönüşte yanımdan geçerek aşağıya doğru bu defa daha hızlı olarak yönelince ben de artık molayı bitirmeye karar verdim. Toparlandığımda zirveden gelen James, isteğim üzerine kayanın önünde fotoğrafımı çekti. Sonra dönüş yolunda uzun süre birlikte laflayarak indik. Kendisi Utah Üniversitesinde Genetik bölümünde yardımcı profösör imiş. Tarih ve Felsefe üzerinde de uzmanlıkları varmış. Türkiye’yi biliyor, İstanbul Ankara Antep Kapadokya’yı gezmiş. Hemen her konuda konuştuk; tarih, siyaset, dağcılık ve Türkiye genel başlıklar olarak sayılabilir.

James çift batonlu olduğu için daha hızlı inebiliyor. Gene de beni bırakmadı ve çok aşağılara kadar beraber laflayarak yol aldık. Sonlara doğru hava biraz kararmaya başlayınca mola bahanesi ile patika kenarına oturarak devam etmesini istedim. 10 dakika kadar süren kısa moladan sonra daha hızlı olarak inmeyi sürdürdüm. Buna rağmen James benden yarım saat önce gelmiş, aşağıda bekliyordu! Zira patikada bulduğu güneş gözlüğünün sahibi olan bayanın dağdan dönüşünü gözlüyordu. Yarım saat kadar da birlikte  bekledik ve artık hava iyice karardığı için herhalde dağdaki en son kişi olarak, yeşil eşorfmanlı o bayan arzı endam etti. James en fazla 20 dolarlık bir gözlük uğruna karanlıkta dağda kalmayı göze alan bayana bu riski hatırlatmakla yetindi sadece.

Güneş batınca hava hızla karardı ve Salt Lake City şehir ışıkları alabildiğine belirdi. James’in Campry otomobiliyle eve kadar rahat bir yolculuk yaptık. Vedalaşarak ayrıldıktan sonra  o geri dönüp Salt Lake City DownTown’daki evine yöneldi.

Bu güzel etkinlikte çektiğim fotoğraflardan seçtiklerimden hazırladığım albümü aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.

“MOUNT OLYMPUS” ÇIKIŞI (4 Kasım 2012)” hakkında 3 yorum

  1. Elinize gönlünüze sağlık, bütün fotolar görüntüler çok güzel. Tabi bakış açısı önemli bir fonksiyon. Paylaşımlarınıza teşekkür ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir