İlk defa düzenlenecek bu etkinlikte dağcılara İdadik Rehberi Cemal Ergun Eruç liderlik yapacakmış. Hem tanışma, hem de ayrıntıları görüşmek için bir toplantı yapmıştık. Neticede Zafer Yürüyüşü’e katılacak yürüyüşçüler aşağıda fotoğrafını verdiğim listede olduğu gibi belirlendi:
İDADİK: Cemal Ergun Eruç, Gökhan Elmaslı
SÜMERSPOR/DEMİRSPOR: Kadriye ve Koray Büyükburç, Yılmaz Çil, Abdurrahman Yarar
9EYLÜL DOĞASEVERLER: Kani Çelikel, Ali Baran, Vahyettin Gülyüz, Adnan Gönüllüleroğlu, Şadiye ve Halil Koyu, Ülker Bilir, Erdoğan Kaan, Adalet Selek, Mustafa Tanrıkulu, İlhan Yalınkılıç, Turan Çiftçioğlu, Mehmet Önel, Şinasi Yüksel.
26 Ağustos 1994 Cuma Günü başlayan Zafer Yürüyüşü’nün ayrıntılarını, etkinlik sonrası yazdığım notlarımdan aynen aktararak aşağıda vereceğim. Bu özel notlara geçmeden önce ifade etmek istediğim bir husus var: Ben bu etkinlikte İdadik’i ve Cemal Ergun Eruç’u tanıdım. Bu tanışma sonunda anladım ki İdadik, 1991 yılında 42 yaşımda biraz da geç olarak kabul edilebilecek yaşlarda başladığım doğa sporlarını, doğa yürüyüşlerinden dağcılığa taşıyabilmem için ideal bir klüp. Nitekim etkinlik sonraki yıl eşimle birlikte İdadik’e üye olduk. Böylece hem temel dağcılık eğitimlerimi tamamlayarak evrensel dağcılık bilgilerine, hem de bu müstesna klüpte çok değerli insanlarla beraber olma ayrıcalığına kavuştum. Halen İdadik’te 26.Yılımı yaşıyorum ve 72’li yaşlarımda yapabileceğim doğa sporlarına devam ediyorum.
Şimdi artık Zafer Yürüyüşü’ndeki 3 günümün notlarına geçebilirim.
“NOT: Bu yazılar, Blog Sayfamda yazmaya başlamadan önceki yıllarda, her doğa sporları etkinliğimden sonra kendim için hazırladığım notlardır. Bu notlarımı tükenmez kalemle, yani herhangi bir düzeltme yapmadan, bir çırpıda ve ağırlıklı olarak her gün için tek bir sayfada bitiriyordum. Neticede bunlar, ileride sadece benim okuyacağım “KENDİME NOTLAR” başlığı altına toplanabilecek, adeta işlenmemiş HAM yazılardır; ancak bu haliyle dahi ismi geçenler için anıları tazeleme tadı verebilmektedir.“
AFYON – KOCATEPE 25-26 / 08 / 1994
25 Ağustos akşamı Santral Garajda saat 24’de buluşacaktık. 23:30’da garaja gittiğimde 9 Eylül’den Ali Baran, Vahyettin Gülyüz, Adnan Gönülleroğlu, Şadiye ve Halil Koyu, Ülker Bilir, Erdoğan Kaan, Adalet Selek, İlhan Yalınkılıç; Sümer/Demirspor‘dan Yılmaz Çil, Abdurrahman Yarar ile görüştük. Sonra Kani Çelikel katıldı ve birazdan otobüs, pardon midibüs geldi. İdadik’den Cemal Eruç, Gökhan Elmaslı ve bizim Mustafa Tanrıkulu içindeydiler. Mustafa bize çadır getirmişti; bir tane de yedek. Ancak 2. çadırı ne Kani ne de bayanlar Ülker ve Adalet almadılar. Ülker hanımın eşine emanet edip 12:30 00:30 sırasında yola koyulduk. Bornova hastane kavşağında Sümerspor’dan Kadriye ve Koray Büyükburç bindiler. Böylece 18 kişi yola koyulduk.
Yol boyu konuştuk. Şakalaştık. Önde Adnan şoförü konuşturuyordu; ancak sabaha karşı şoför küçük bir uyuklama yapınca Afyon yakınlarında bir heyecan yaşadık. Yol kenarındaki fosforlu direğe çarpınca şoför uyandı. Tamponu bağlayıp devam ettik.
Sabah Afyon’da Mustafa’nın ağabeyi ile görüştük ve kahvaltı yapmak üzere Kocatepe’ye gittik. Kahvaltıdan sonra ( Kocatepe köyünde kahvede kaymak ve ballı ekmekle çay) tören yeri olan tepeye tırmandık taşıtla.
Tören alanında hazırlıklar sürüyordu. Ata’nın eli ağzında heykeli altında tören yapıldı. Maliye Bakanı İsmet Atilla, Afyon Valisi, belediye başkanı ve diğer zevat vardı. Kani Çelikel‘in şiirini okudu Ülker. Cemal Beye şilt verildi. Tören sırasında Mustafa’nın başı döndü. Tansiyon yükselmiş. Küçük 10. Askeri doktor ilgilendi. İlaç verildi ama para etmedi. Törenden sonra Mustafa da gruptan ayrılmak zorunda kaldı. Çadırını bana verdi ve Kocatepeden yürüyüşü başlattık. Saat 12:00.
Önde Cemal Paşa(!) en arkada Gökhan (Çantasında Türk bayrağı) yürüyüş başladı. Birkaç saat sonra güzel bir çeşme başında öğle molası verdik. Hanımlar uyudular.
Uzunca bir moladan sonra yola koyulduk. Dağ tepe ilerliyoruz. Güneş tepede yakıyor. Çantalar ağır geliyor. Serban yakın diye olayı küçümsedik galiba. Köy uzakta gözüküyor ama yol bitmiyor.
Bir baraj yapımına geldik. Önde Yılmaz ve Kani 7 kişi şantiye binasına yöneldiler. Dik çıkmak gerekiyor; köy hemen arkadaymış. Paşa ise dolaşmak eğiliminde. Biz 10 kişi ayrı yoldan köye girdik. Köyde buluşunca Paşa biraz fırçalamış onları.
Serban Belediye Başkanı Tahsin Doğrul bizi karşıladı. Serban Belediyesine ait bir lokal yüksekçe bir tepecikte. Ağaçlıklı çimenli şirin bir tümülüs. Bahçede biraz tahrip edilmiş “oturan” bir mermer heykel vardı.
Başkan Tahsin ve eşi bizleri çok güzel ağırladılar. Gerçekten çok sıcak ve samimi bir ağırlama oldu. Kadıncağız etler kavurdu. Pilav ve salata da çok lezzetliydi. Kani teşekkür için başkana şiir yazdı ve Ülker’e okuttu.
Ertesi sabah erken kalkacağımız için 10-11 civarında yatmak istedik. Ben çadırda tek yattım. Gökhan ve Paşa da çadırlı idi. Hanımlar başkanın evine gittiler. Diğerleri de uyku tulumunda sabahladı. Halil de çadıra gelmedi.
Sabah ezan sesleri ile uyandık. Saat 5de ben uyanmıştım. Henüz karanlık. Diğerleri de hayaletler gibi toparlanıyorlar. Başkanın adamı çay yapmış. 6 civarında birkaç lokma yiyip yola koyulduk. Serban‘ın içinden su aldık 6 çeşmeli bir musluktan. Başkanın evinden hanımları alıp yola koyulduk. Başkan ve eşi uzun süre el salladılar.
30 küsür kilometre yol yapmak durumundayız. Güneş yükselinceye kadar epeyce yol aldık. Akharım köyünü geçerken köy çocuklarına Kani şeker verdi. Yolda bir eşekli adam arkasında çocuk ile karşılaştık. Adnan emaye tenceresini verdi.
Yol boyu ve dün sürekli olarak Kani ve Paşa arasında tatsızlık var. Paşa prensip sahibi ve ciddi bir kişi. Kani ise 2. adamlığı hazmedemiyor gibi gözüküyor. Şakaları kaldıramıyor. Paşa’nın disiplinini yadırgıyor.
Bugün de İlker ve bir kaç kişi gene çok önden gittiler. Bir köylünün tarif ettiği kör kuyuyu bulmak için neredeyse Çepni’ye varacak. Akan bir çeşme de öğle molası verdik. Yemekten sonra yola koyulduk. Rüzgâr, sıcak ve yüklerin ağırlığı zorluyor. Sonunda Çukurca‘nın güneyinde Çambel köyüne geldik. Kahvede mola verdik.
Ayşen’e telefon ettim. Evde lağım taşmış! Sağ ayağımın arkası şişti. Kahvede Şenlik var. Tüm köy orada. Geldiğimde açıkladılar Gökhan’ın ayakları çok berbat. Paşa traktör tutmuş. Bundan sonraki yolu romörkte gidelim diyorlar. Ben de başkanın fikrini aldım. O da katılınca ben de evet dedim. Kani, Erdoğan ve Ali Dayı ile yaya gittiler. Köyün arkasında kese varmış. Çantalarını aldık. (Erdoğan hariç).
Romörke bindik. Yol oldukça uzundu. Dağı dolandığı için neredeyse 1 saat sürdü. Yaklaşık 10 saat yürümüştük. 1 saat de toz yuttuk. Sonunda Çepni’ye vardık.
Köyün misafirhanesine aldılar. Karşıda taş bir cami. Neredeyse bir tapınak gibi. Taşları kesme ve örme kaliteli. Bizimkiler yukarı çıkıp yerleşirken ben de köylülerle sohbet ettim. Sorular sordum yanıtlar verdim. 150 haneli bir köy. 2 cami, 1 ilkokul. Çevresi yeşillik değil. Oldukça pis bir köy. Bize bir bahçe gösteremediler. Evlerde kalmak zorundayız. Bir diğer misafirhanede bir kısmımız kaldı. Hanımlar da muhtarın evinde.
Akşam sürekli olarak ertesi günün programını tartıştık. Bizler için ertesi gün son gün. Paşa Hocalar Jandarma Komutanı ile program yaptı. Parkur Hocalar, Ayvacık ve Ahat. Yoldan gidilecek. Hanoğlu’na gitmek için 1700 m civarında dağı aşmak gerek. Kani sabahtan ayrılmak istiyor. Ben de Ahat’tan Banaz’a geçelim diyorum. Kani Çepniye gelen Turan ve Mehmet’le Hocalar’a uğramadan dağdan kese yapmak istiyor. Ben ise grubu Ahat’ta terk edelim diyorum. Mehmet otel sahibi bir zenginmiş. Köye yarısı cami için 1 milyon bağış yaptı.
ÇEPNİ – AHAT 28.08.1994
Sabah 6’a Çepni meydanında Gökhan’a veda ettik. Ayakları nedeniyle minibüse binerek Uşak’a gitmek üzere Hocalar’a gidecek. Muhtara ve köylülere veda ettik. Akşam konuştuğumuz güleç yüzlü ihtiyar da oradaydı. Gece dişlerimi fırçalamak için caminin çeşmesi‘ne indiğimde anlattı. O zamanlar 8 yaşındaymış. Köyün büyükleri ile Yunan tümenini karşılamışlar beyaz bayrak ve yiyeceklerle. Düşman da köye girmemiş. Sonra 2. bir Yunan tümeni de aynen karşılanmış. Yani hiç çatışma olmadı diyor ihtiyar.
Köyün dışında ilerlerken Kani ile hep tartıştık, ama ikna edemedim. Sonunda Mehmet ve Turan önde, Kani, Ülker, Şadiye ve Halil, Erdoğan, Yılmaz, Abdurrahman ayrıldı. Vedalaştık. Mehmet 2 el ateş etti tabancası ile havaya.
Paşa’nın grubu: önünde bayrağı devralan Ali Dayı, Vahyettin, Adnan, Adalet, İlhan, Kadriye ve Koray olmak üzere yola koyulduk. Birden her şey güzelleşti adeta. Bu grupta bir uyum var. Ayrılanlar sanki disiplini bozuyormuş gibiydi. Hocalarda Jandarmada çay içtik. Ben de Hocalarda ayrılmak istedim ancak sonra vazgeçtim.
Asfaltın solundan ilerliyoruz. Önde bayraklı Ali Dayı. Bir benzinlikte soluklandık: TABAŞ. Domates yedik. Daha sonra batıya dönerken kese yapıp dağa vurduk.
Bir göçer çadırında seslendiler ve konuk ettiler. Tepede siyah bir kıl çadırda büyük aile. 62 yaşlarında adam (muhtarmış) karısı, oğulları ve gelinler çocuklar. 2-3 bardak ayran içtik. Çok misafirseverler. Ellerinden zor kurtulduk. Peynir ve yufka verdiler. Fotoğraf çekildik.
Yola devam ediyoruz. Epeyce mola vermiş olduk. Yolda karşılaştığımız kişiler ve evlerden önceki grup 1-2 saat önce geçti diyorlar. Öğle molasında peynir, yufka ve Korayın bezelye yemeğini yedik. Grupta şimdi iyi bir uyum var. Adalet köfte ikram etti. Paşa nescafe.
Moladan sonra devam ettik. Asfaltın solunda ilerliyoruz. Yazıtepe’den sonra Ayvacık civarında bir Almancı minibüs durdu. Gruba veda ettim. Beni Banaz’a götürdü. Oradan otobüsle İzmir.8:30’da garaj 10’da Aliağa’dayım.