“KALİFORNİYA’DA BİR PETKİM’Lİ – 15 Şubat 2001 / 7 Mart 2001” gezi notlarımın DEVAM YAZISI (3/14)
17.02.2001
Alvarado Road-The North Face-San Pablo
Yağmurlu bir sabaha uyandık. Güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra fazla oyalanmadan evden çıktık. Bugün The North Face’in Berkeley’deki toptancısına gideceğiz. Elif burada otomobil kullanmaya alışmamı istiyor. Bugün otomatik vites Volvo760 Turbo benim yönetimimde ama sürekli olarak Elif yolları anlatıyor, nereden sapacağım, nerede şerit değiştireceğim önceden uyarıyor. Bu çok yararlı, zira yollar çok karışık ve okunması gerekli pek çok trafik levhası var.
Önce Elif’lerin daha önce oturdukları evin bulundugu Alvarado Road bölgesine gideceğiz. Burası Oakland’in yukarılarında bir yerleşim. Manzarası pek güzel. Yer yer ormanlık kısımları geçerek yükseldik ve evin yakınlarında manzara seyrettik. Sonra Tilden’dan Berkeley Üniversitesi’nin Berkeley Labs denilen yerinden Berkeley ve San Fransisko manzaraları seyrettik. Burada birkaç fotoğraf çektim. Sonra Volvo ile üniversitenin içinden geçerek The North Face mağazasının bulunduğu San Pablo caddesine geldik. Yağmur hafif hafif yağmaya başlamıştı.
The North Face mağasazı büyük bir hangar gibi. Bay ve Bayan bölümleri ayrılmış. Burada daha ziyade üst giyisiler ağırlıkta. Yani çok çeşitli polar ve gore-tex kalitesinde mont ve yelekler. Ayrıca ayakkabı reyonu da oldukça zengin. Altı Vibrane North Face marka dağ ayakkabıları 69-99 $. Burası toptancı olduğu için fiyatlar ucuz. Ancak Gore-Tex dağ ayakkabıları 190$. Eh Türkiye’de de bu fiyata rahatlıkla bulunur. Onun icin dağ ayakkabısı almaktan vazgeçtim. Ama Gore-Tex montlar oldukça hesaplı. Ayşen’le 269-369 $ değerindeki gore-tex montları indirimli fiyatlarla 159-169 $’lara aldık. Bu ara Elif de bir 149 $’lik gore-tex mont aldı. Ayla abla da 30 $‘a kullanışlı bir siyah sırt çantası beğendi.
The North Face’de epeyce oyalandık. Bu tür outdoor montlar hakkında epeyce bilgi sahibi olduk. Burada uyku tulumları, şişirilebilen matlar ve dağ çantaları var. Özellikle The North Face dağ çantaları oldukça güzel. Büyükleri 250 $ civarında.
Mağazadan çıktığımızda yağmur iyice artmıştı. Hemen yeni gore-tex montlarımızı denendik, sonucta hiç ıslanmadan Volvo’nun yanına ulaşabildik!
Yağmur iyice hızlanmasına rağmen yollarda tıkanıklık olmadı. Trafik gene herzamanki gibi yoğun ama düzenli ve gene herkes birbirine saygılı. Daha henüz bir korna sesi duymadık!
Eve yorgun ve acıkmış döndüğümüzden güzel bir öğle yemeği yedik ve dinlenmeye çekildik. Akşam bir program yapmadık. Elif’le Ergun’un düğün kasetlerini izledik. Bu da bütün akşamımızı doldurdu. O günü ve yakınlarımızı konuşarak geceyi bitirdik. Yarın San Fransisko’ya gitmeyi planladık. İnşallah yağış olmaz, veya az olur temennileri ile yataklara yöneldik.
18.02.2001
Bay Bridge-Treasure Island-San Fransisko Downtown(Financial District)-Fishermans Wharf-Aquatic Park-Ghirardelli Square-Sharped Images-Clam Chowder-Sea Lions-Lombard Street-Precidio Park-Golden Gate Bridge
Sabah 6:00 gibi uyandım. Pencerden dışari baktiğımda kapalı ve hafif yağmurlu bir gün geçireceğimizi anladım. Önce biraz oyalandım, ama baktım ev halkının daha kalkmaya niyeti yok spor giysilerimi giyip koşuya çıkmaya karar verdim. Evden çıkınca Glenfield’den sağa dönüp Woodruff’dan devam ettim. Güzel bir sabah, ortalıklarda kimseler yok. Çok ince yağmur yağıyor. Buradaki evlerin hepsi birbirinden güzel. Küçük, mütevazi ama hepsi pek sevimli. Yaya kaldırımı çok geniş. Kaldırımla yol arası 1 metre kadar çimenli, kaldırım 1-1,5 metre. Sonra evlerin bahçeleri başlıyor. Bahçeler duvarsız. Hemen yol hizasında çoğu. Otomobilleri yola dik bahçe içine parketmişler. Çoğunun alt katları garaj zaten. Hemen hemen her evin bahçesine naylon torba içinde fırlatılmış gazeteler görülüyor. Kalınlıklarına bakılırsa ya 2-3 gazete var içinde ya da burada gazeteler çok sayfalı.
Evleri seyrede seyrede koşuyorum. Duraklarda bir kaç şemsiyeli insan gördüm. Bunlar da zenci idi. Belki burası zenci mahallesidir. Zira otobana doğru evler oldukca mütevazileşti. MacArthur’a gelince sağa aşağıya yöneldim. İniş çıkış yaparak Oakland İtfaiye binasını geçip otobona parelel bir benzinliğe vardım ve buradan da sağa dönüp evleri birkaç katlı güzel bir mahalleye geldim. Burada iniş çıkış beni epeyce yordu. Sonra geri dönerek eve ulaştığımda derecem 32:53 olmuştu. Sanırım 5-6 km koşmuşumdur.
Bizimkiler kahvaltıya oturmuşlar. Duşumu alıp kuvvetli bir kahvaltı yaptım. Hazırlanıp yola koyulduk. Önce Safeway’a gidip ilk fotoğrafları aldık. Sonra ver elini San Fransisko!
Önde oturuyorum ve elimde fotoğraf makinesi, ilginç gelen manzaraları çekiyorum. Elif, Bay Bridge köprüsüne gelince yoldan ayrılarak San Fransisko’yu uzaktan seyredebileceğimiz Treasure Island denilen yerde Volvo’yu parketti. Buradan San Fransisko Downtown ve Alkadras adası ve Bay Bridge’nin fotoğraflarını çektim. Denizde pek çok fok balığı gördük. Kıyıdaki kayalıklarda küçük parlak siyah tüylü kuşlar geziniyor. Onlara ekmek parçaları verdik. Bir tanesinin ayağı sakattı, en çok ona iltimas geçtik!
Bay Bridge’yi geçerken San Fransisko Downtown iyice netleşiyor, büyük binalar daha güzel gözüküyordu. Elif yeni iş yerini anlattı:”Rıhtıma yakın saat kulesinin arkasındaki kremit renkli bina”. Arabanın penceresinden kolumu yükseltip bakmadan birkaç fotoğrafını çektim.
San Fransisko Downtown girişindeki çok yüksek binalar güneşin girmesine tamamen engel olacak kadar sıkışık. Financial District denilen bu bölgedeki iş merkezleri daha ziyade yüksek teknoloji sektörunde yoğunlaşmış.
Yüksek binaları geçip sahil tarafina yöneldik. Hemen sağ köşede meşhur bir lokanta var: Boulevard. Bulvar diye okunuyor. Sahil kesiminin denize uzak bir yerindeki büyük bir binanın alt katında, köşede, büyükçe bir lokanta. San Fransisko’nun bu sahil kısmı çok hareketli; renkli cıvıl cıvıl dükkanlar, gezinen insanlar ki her milletten adam var ve de çoğu sanırım turist, çeşit çeşit taşıtlar, arada bisikletliler, kaldırımda kaykay binen gençler tam bir curcuna tam bir festival buraları!
Park yeri bulmak çok zor, hatta imkansız. Özel park yerleri ve otopark binaları var ama çok pahalı. Kendi kulaklarımla duydum, hemen önümüzde bir hatun 4 çeker tasıtını parketmek istedi de zenci günlük 20 $ dedi, saati 3-5 $ civarında!
Fishermans Wharf denilen bu sahil kısmının curcunasını arabadan izliyerek ve park vaziyetlerini de kollayarak boydan boya geçtik. Elif park edecek bir yer bildiğini söylüyor. Burası en uçta Aquatic Park denilen mendirek girişine yakın bir yer. Burada park 4 saat ve ücretsiz. Bizim için cok uygun, zira ancak 4 saat gezebiliriz. Önce mendirek ucuna doğru yürüdük. Burada büyük yengeçler avlıyan insanlar var. Çoğu ailecek gelmişler, kızlar oğlanlar annelerine babalarına yardım ediyorlar. Avlanma çok kolay. Tel bir kafes sepete dikkat çekecek bir yem konuyor, içine giren av dışarı çıkamıyor. Yukarıdakiler de sepeti çekip içindekileri küçük beyaz plastik bidonlara depoluyorlar. Deniz ürünleri aslında çok pahalı olmasına karşın San Fransisko’da çok bol olduğundan iyice ucuz. Şöyle söylemek mümkün, istakozlar fast food bile bolca tüketiliyor. Sahilde o kadar çok seyyar yiyecek satıcıları var ki zaman zaman buralarda çöplenen insanların arasından geçicip kaldırımda ilerlemek zor oluyor.
Mendirek epeyce yüksek ve geniş. Önce denize doğru diklemesine ilerliyor sonra tatlı bir dönüşle sahile paralel uzanıyor. Çok uzun değil. İki tarafı korumalı, bele kadar yükseltilmiş. Deniz tarafında ilk görünen hemen solumuzdaki turuncu Golden Gate Köprüsü. Golden Gate Köprüsü’nün rengi aklıma Redwood ağacının gövdesinin rengini çağrıştırdı. Bir ilişki var mı acaba diye geçirdim içimden. Öyle ya niye mavi veya kırmızı boyanmamış?
Golden Gate Köprüsü taraflarında yelkenliler var. Elif Ergun’la birlikte yelkene çıktıklarını anlattı. Çevrede pek çok motor ve gezinti tekneleri var. Oldukça hızlı seyrediyorlar. Ayla abla bu trafikte nasıl yelkenli kullanma cesareti gösterdiklerine şaşırıyor. Karşıda Alkadraz adası daha yakın ve daha net. Cezaevi olarak kullanılmış olan bina adanın ortasında ve hemen hemen adayı kaplamış vaziyette. Adaya düzenli olarak turistik tekne turlari düzenleniyor.
Mendirekten geriye dönüp sahil kısmına geçtik. Sahil kısmındaki yürüyüş yolunda habire koşu yapan insanlar geçiyor. Çoğu tek başına koşan çeşit çeşit her yaştan insanlar. Gençler genelde kulaklıklı müzik cihazlarıyla koşuyorlar. Walkmenler diyemiyorum zira artık diskmenler, mini diskmenler, mp3 çalıcıları vb çeşitli cihazlar var. Hemen ilk kısımda sahil kenarında dalgalar kıyıya tatlı tatlı vuruyor. İnsanlar kumsalda yürüyor, dalganın kırıldığı yerde gezinenler var. Buradaki küçük kayalık taşlık kısımda küçüklü büyüklü yengeçler var. En büyüklerini de mendirekte tutuyorlar zaten. Çevrede birkaç yelkenli var. Arada yüzen insanlar dikkatimizi çekiyor. Artık şaşırmıyoruz. Biz palto mont gezerken onlar yüzüyorlar. Genelde kıyıya paralel ve yavaş yavaş yüzüyorlar.
Bu kısımda gemi şeklini andıran beyaz bir yapı var, San Fransisko Deniz Müzesi. Müzenin yanındaki parkta evcil hayvan gezdirilebilir, ama mutlaka tasma takılı olacak diye bir uyarı var. Yürüme yolunda ise hayvan gezdirmek ve bisiklet yasaklanmış.
Parkın arkasında meşhur Ghirardelli Square bölgesi var. Burada pek çok ilginç dükkan var. Kimisi San Fransisko hatıraları satıyor, kimisi değişik hediyelikler. Çeşit çeşit rüzgar çıngırakları, tahta el işlemeleri, komik hediyelikler satan dükkanlar var. Hepsi rengarenk. Bir çikolota satan dükkana girdik, bir şeyler almak için kuyruğa girmek gerekiyordu, öylesine rağbet var ürünlerine. Dükkanların ortasındaki küçük havuzlu meydanda müzik yapan bir grup var. Saksafon çalan adam hem çalıyor hem de havuzun etrafında dolaşıyordu. Doğrusu çalınan müzik kulağa çok hoş geliyordu. Parça bittikten sonra çevrede oturanlar alkışlıyorlar, bazıları da üzerinde “tips” yazan kutuya bozuk para atıyorlar.
Meydanın yanında “Sharped Images” isimli bir dükkan var. Burada çok değişik ürünler satıyorlar. Pek çoğu da kendi buluşları olarak lanse ediliyor. Burada dinlendirici sesler (gece sesi, dalga sesi, yaz akşamları vb sesler) çıkaran volkmenler, masaj yapan koltuklar, kravat sergileme aygıtı, yassı saplı şemsiye gibi pek çok sıradışı ilginç ürün var.
San Fransisko’ya özgü bir çorba var, Elif bizlere tattırmak istedı. Özel ekmeklerin ortası çıkarılıp içine çorba konuyor! Hem çorbayı içiyorsunuz hem de ekmeklerini yiyorsunuz. New England Clam Chowder denilen bu çorba içinde patates ve istridye parçaları var. Kendine has bir sosla gerçekten çok lezzetli bir çorba. Elif başlangıçta çorba içinde istiridye olduğunu söylemedi, yemek bitince açıkladı. İçinde ne olduğunu bilseydiniz belki de yemezdiniz diye söylemedim” dedi. Haklı, örneğin ben içinde istridye olduğunu bilseydim yemezdim. Ama şimdi bu çorbayı içtiğime pişman değilim, bu tadı tatmış oldum.
Yemekten sonra kıyıdaki yürüyüşümüze devam ettik. Her yer çok kalabalık. Hediyelik eşya satan dükkanlar, yiyecek satanlar, lokanta ve pizzacılar, tam bir curcuna, kalabalık. Bugün Pazar ve üstelik yarın da resmi tatil olduğundan Amerikalı turistler her tarafı doldurmuşlar. Bu dükkanlar ve kalabalık arasından geçerek deniz aslanlarının (Sea Lions) bulunduğu rıhtıma gittik. İnsanlar büyük bir kalabalık halinda onları seyrediyor, onlar ise miskin miskin yatıyorlar. Yağ tulumları, öyle tembeller ki, ancak birkaç tanesi kafasını kaldırıp lütfen etrafına bakıyordu.
San Fransisko aslanlarını da gördükten sonra arabanın yanına döndük. Bereberimizde getirdiğimiz çayı büyük bir zevkle içtik. Hafif hafif yağmur yağmaya başladığından Volvo’ya binip San Fransisko turu atmak üzere yola koyulduk. San Fransisko’nin en bilinen özelliği birbirine paralel sokaklarının birbirini dik olarak kesmesi ve her yönde inişler ve çıkışlar yaparak kah denizi, okyanusu kah ormanları, dağları görecek şekilde yerleşmiş olması. Bu sokakların iki yanında her biri ayri mimaride çoğu 2 katlı, kimisi bitişik evli, çoğu müstakil villalı olmak üzere yerleşim mahalleleri var. Bazı evler gerçekten çok güzel. Biz kuşkusuz hepsini görmedik ama sanki San Fransisko’ya villalar arbetoryumu demek gerekir diye bir cevher yumurtladım! Sokaklardan inip çıkarken hangi eve bakacağımızı şaşırıyorduk. Elif’in dediğine göre burada kiralar çok pahalı imiş. Esasında yaşam da çok pahalı. Bu şekilde bu bölgeye göç durdurulmuş oluyor, hatta tersine göç başladığı söyleniyormuş.
Birkac sokak dolandıktan sonra San Fransisko’nin simgelerinden birisi olan meşhur Lombard varyantını indik. Burası çevredeki yollarda trafiği tıkayacak kadar rağbet görmekte. Sanırım San Fransisko’ya gelen her araba bu vayant yoldan aşağıya en az bir defa inmiştir. Biz de bu görevi yaptıktan sonra San Fransisko içindeki turumuza devam ederek, yani çevredeki her biri diğerinden değişik, her biri diğerinden güzel villaları seyrederek Presidio Parkına girdik. Park sonunda Golden Gate köprüsüne bakan tarafa geçtik. Buradan fotoğraf çekemedim zira filmim bitti. Deniz kenarına indik ve Golden Gate Köprüsünü ve denizi seyrettik. Suda pek çok kuş vardı. Uzakta Golden Gate ayaklarının dibinde okyanustan gelen dalgalarda surf yapanları gördük. Deniz içine uzanan küçük bir mendirekte yürüdük. Burada da balık tutanlar ve gezinti yapanlar var. Ve tabi ki her yerde olduğu gibi martılar; öyle samimiler ki yakınlarına kadar gelince biraz kenara çekiliyorlar. Çok temiz beyaz tüylüler ve kahverengi tüylüler var.
Hava kararmaya başladığından dönmeye karar verdik. Dönüş yolunda Elif sürekli olarak yol tarifledi ve ancak öyle salimen eve ulaştık. Hafif yağmur yağıyordu. Akşama herkes erkenden yattı, bir tek ben akşam yemeği yedim tek başıma ve bu satırları yazdım.
Not: 18 Şubat 2001 günü çektiğim aşağıdaki fotoğrafları(33 adet), herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.