Çevre Birimi (5 August 2019)

SİYANÜRLE ALTIN ARAMA RİSKİ
Bilindiği gibi Kaz Dağları’nda altın madeni arama faaliyetleri sürerken, halkın tepkileri ve çevre mücadelesi de artarak devam ediyor. Siyanürlü maden arama çalışmalarıyla su kaynaklarının kirletilmesine isyan eden çevreciler, milletvekilleri, sanatçılar, STK temsilcileri faaliyetlerin durdurulması için çağrı yaparken Çanakkale Barosu da dört ayrı davayla hukuk mücadelesi veriyor. Çanakkale’nin tek su kaynağının zehirlenme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı bölgede yüzbinlerce ağacın kesildiği ifade ediliyor.

İDADİK Çevre Birimi olarak siyanürle maden aramanın tekniği ve neden çok tehlikeli olduğu konusunda bilgilendirme yapmayı kararlaştırdık. Aşağıda verilen bilgiler kaynak göstermeyi gerekli kılmayacak kadar genel bilgilerdir.

Siyanür(CN), Karbon(C) ve Azot(N) elementlerinden oluşan bir bileşiktir. Uzaktan bakıldığında mutfakta kullandığımız karbonata benzer. Uygulamada genelde bu şeklinde toz olarak kullanılır. Kapalı bir kapta, örneğin bir şişe içerisinde durduğu ve temas edilmediği sürece zararı yoktur. Ancak temas ettiği zaman milyonda bir(ppm-parts per million) seviyesindeki miktarlardan itibaren hayatı tehdit etmeye başlar. Çok hızlı etki ettiğinden dolayı, 100 ppm ve daha az aldıysanız ve tam teşekküllü bir eğitim/araştırma hastanesine yakınsanız ve de bu alanda deneyimli bir ekibiniz ile ellerinde amil nitrit varsa hayatta kalma şansınız vardır!

Eğer solunum yoluyla siyanür aldıysanız o kadar vaktiniz yoktur. Acıbadem kokusunu burnunuz algıladığı an, artık siyanür zehirlenmesine maruz kaldığınızı ya da kalmak üzere olduğunuzu bilin. Yukarıda bahsedilen kapsamda bir hastaneye ulaşmak ve müdahale için 8-10 dakikanız vardır. Şöyle bir çok kötü özelliği vardır siyanürün, Merkezi Sinir sistemini etkiler. Bu nedenle zehirlenmeler çok yüksek oranda ölümle sonuçlanır.

Altınla siyanürü bir araya getiren şeyin ne olduğunu anlatalım. Altının en önemli özelliklerinden biri doğada bileşik yapmadan saf hale yakın bulunmasıdır. Filmlerde dere yataklarında ellerinde elekle Altın Avcıları’nı hatırlarsınız. İşte onlar altının saf olarak dere yataklarında, toprağın içinden elle tutulabilen, gözle görülebilen boyutlardaki halini ararlar. Altının büyük parçalı olmayan ufak tanecikli hali ise, geniş arazideki altın yataklarında, toprağın derinlerinde bulunur. Şöyle düşünebilirsiniz, tonlarca toprak var ve içinde küçük miktarlarda altın cevheri bulunuyor. Bunları elle tek tek bulabilmek imkansıza yakındır.

İşte siyanür burada devreye girer. Tıpkı şekerin sıcak çayın içerisine karıştırıldığında kaybolması gibi, içinde altın madeni olan toprak siyanürlü su ile yıkandığında içindeki altını sıvı hale getirir ve çözeltinin içine alır. Siyanürlü bu çözelti yüksek oranda altın barındırır. Sonra bu çözeltiye klor gazı verildiğinde altın, çözeltinin içinden katı halde dibe çöker. Çökelti kurutulup, külçe haline getirilerek piyasaya verilir.

İşte çevre problem riski bundan sonra başlıyor. Zira az miktarda altın için bile binlerce ton toprağı yıkayacak kadar çok siyanürlü çözelti ortaya çıkar. Bunu biriktirmek için çok geniş ve derin bir siyanürlü havuza ihtiyaç vardır. O nedenle altın madenine yakın bir yerde, örneğin Çanakkale’deolduğu geniş bir havuz kazılır. Böyle bir havuzun, kuşkusuz madenin büyüklüğüne göre değişmekle birlikte, çapı 200-250 metre ve derinliği 60-70 metredir. Gözönüne getirebilmek için Boğaz Köprüsü’nün sudan 67 metre yükseklikte ve bir futbol sahasının 105 metre olduğunu belirtelim.

Siyanürlü çözeltinin bulunduğu havuz mutlaka açık havadaolmalıdır. Zira bu zehir ancak yine doğa sayesinde bertaraf edilebilir. Siyanürlü çözelti güneş ışınlarına maruz bıraktıldığında, UV Işınları CN’yi parçalar ve görece daha az zararlı hale gelen bir çözelti elde edilir.

İşte risk bu noktada ortaya çıkıyor! Şöyle ki: Kazılan havuzun tabanı, siyanürlü suyun yeraltına sızmaması için, branda gibi bir izolasyon malzemesi ile kaplanır. Bu brandada toplu iğnenin ucu kadar dahi bir delik veya herhangibir çatlak olmaması gerekir. Bu nedenle havuzun hiçbir şekilde fay hattı bulunan yerlerde olmaması gerekiyor. Zaten suyun ağırlığı altında kalan tabandaki kaplama, deprem etkisi ile yırtılabilir. Böyle bir yırtığın sebep olduğu sızıntı, en iyi ihtimalle 1-2 saat sonra farkedilebilir. O da her an ölçüm yapılması şartı ile ve deprem esnasında o civardaki görevlilerin sağ ve işinin başında olup, oraya müdahale etmek için hazır olması şartıyla geçerlidir!

Siyanür havuzu yaparken aslında baraj yapıyormuşcasına alt yapı ile yapılması gerekir. Bir de aşırı yağış ve sel gibi riskleri de unutmamak gerekir, baraj taşmamalıdır! Kolayca kestirilebilenceği gibi esas tehlike havuzun taşması, yıkılması veya asla farkedilemiyecek boyutta bir sızıntı bile(örneğin her gün sadece 200 litre) toprağa ve yeraltı sularına karışarak bitkilere ve hayvanlara bulaşmasıdır. Siyanür zehirlenmesi direk olmasa dahi, farklı rahatsızlıklara sebep olacağı ve ana etkenin siyanür olduğu ancak otopsi gibi durumlarda ortaya çıkabilecektir. Bu nedenle çevredeki insan ve doğal hayattaki diğer ölümlerin sebepleri farklı gibi görünerek siyanürlü ölümler uzun süre farkedilmeyebilir.

Altın üretiminde siyanürden başka yöntemler vardır. Hem de birden fazla; ama daha maliyetli ve daha komplekstir, bu da üreticilerin işine gelmez!

Siyanür havuzunun çökmesi-yıkılması-aşırı yağışlarla hasar görmesi hiç oldu mu diye sorulacak olursa, en son Romanya’da bu gerçekleşti ve siyanür havuzu hasar gördü. Çernobil’den beri Avrupa’da yaşanan diğer büyük ekolojik felaket olarak tarihe geçti. Resmi rakamlara göre, 50 km çapındaki alanda tüm doğal hayat sona erdi!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *