Yeni Sezon’da PetkimTrek’le ilk etkinliğimi, Aliağa Karakuzu’dan İğnedere’ye yürüyerek yaptım. Geçmiş yıllarda birkaç defa yürüdüğüm bu rotada, yaklaşık 18-19 km katedeceğimizi biliyordum. Nitekim bugünkü yürüyüşümüz, rotada ufak tefek farklılıklar yaptığımızdan, 5saat 15dakika süren yürüyüşte toplam 17,5 km olarak ölçüldü.
Foça Çanak’daki yazdığımızdan Saat 7:00’de yola çıktığımda oldukça yoğun bir sis vardı. Hatta bir çok noktada sis farlarını kullanmak zorunda kaldım. Biçerova İzban istasyonundan trenle Aliağa’ya geçtim. İstasyondaki kafede PetkimTrek’li arkadaşlarla buluşup, birlikte kahvaltı yaptık. Sonrasında aracımıza binerek Karakuzu’ya kadar devam ettik.
Aliağa’dan sonra sis seyrelmeye başlamıştı, Karakuzu’ya geldiğimizde pırıl pırıl bir güne başladık. Manisa istikametini gösteren levhaları takip ederek köyü boydan boya geçtik. Mezarlıktan sonraki rota başlangıç noktasına gelince, araçtan inip yürüyüş kıyafetlerimizi ayarladık.
Saat tam 8:55’e yürüyüşe başladık. Güneş hafif yükselmiş, ortalık pırıl pırıl aydınlık ve tertemiz bir hava vardı. Çevremizdeki bütün açıklıklar yemyeşil taze çimenlerle kaplıydı ve çimenlerdeki çiğ ayakkabılarımızı aslatıyordu. Vadiden yukarılara yükselinceye kadar nispeten gölge yerlerde ve çalıların altlarında, kimi kümeler halinde kimi tek tek çevreye saçılmış pembe siklemanlar gördük hep.
Bu mevsimde sabahın bu saatlerinde hiç esinti olmadığından kuş seslerini duymak mümkün oluyor. Muhtemelen günün ilerleyen saatlerinde başlayan hafif rüzgârla dahi bu cıvıltıları işitmiyoruz.
Toplam dokuz kişiyiz ve Rehberimiz Zafer Gürhan zaman zaman patikalardan ve çoğu kez de dere yatağından grubu yönlendiriyor. Suuçan Şelalesi’ne yakın noktalara kadar habire dereyi karşı tarafa geçerek ilerlediğimiz için, rotanın bu bölgesinde hesapladığımızdan daha fazla zaman harcadık. Ve ayrıca şelalenin dökülmeye başladığı üst kısım yerine, şelaleyi ancak uzaktan gören, aşağılarda bir noktadayız. Bu durumda şelalenin fotoğraflarını uzaktan çekebildik. Ayrıca daha önce yürüdüğümüz rotalara göre daha aşağıda kaldığımız için, Şelale’den sonraki Turgutlar yolunda daha uzun süre çıkış yaparak yürümek zorunda kaldık. Hatta şöyle ifade etmek daha doğru olacak, öğleye kadar hep tırmanış yaptık.
Saat 13:00’te Turgutlar Köyü’ne vardığımızda, ilk müsait yerde öğle molası verdik. Öğle yemeğinde günün sürprizi Zafer’in ev yapımı kırmızı şarabıydı. Geçen seneki nispeten daha tatlı şarabına yeni ürün ile kupaj yapınca, ortaya harika bir karışım çıktığını söylemeden geçemeyeceğim. İlaveten Süha da kendi yapımından ikram edince, öğle yemeğimiz tam ziyafete dönüştü doğrusu!
Saat 14:00’e geldiğinde neredeyse hepimizde daha fazla kalma isteğimiz vardı; hatta şöföre telefon edelim bizi buradan alsın diye espri yapanlar dahi oldu! Ancak neticede mesafe olarak daha yolun yarısında olduğunuzu bildiğimizden, yola koyulduk.
Turgutlar çıkışındaki beton yoldan biraz yükselerek ilerledikten sonra, soldan devam eden patikaya girdik. Bundan sonra artık tırmanış yapmadık ve uzun süre hafif hafif alçalarak yürüyüşü sürdürdük.
Eskiden patika olan bir çok yerde şimdilerde toprak yollar yapılmış. Bu nedenle nispeten daha hızlı yol alarak rotamız üzerindeki gölcük kenarına kadar geldik. Buradaki kısa molada iki yavru köpeği olan bir çobanla bir süre sohbet ettik. Aslında biraz nefeslenirken bir yandan da, bir süre önce gruptan öne fırlamış Demirhan arkadaşımızı bekliyorduk.
Demirhan’dan ses çıkmayınca onun her zamanki gibi önümüzde olduğunu ve bizden önce köye ulaşmış olacağını düşünerek, tekrar yürüyüşe başladık. Gölün bize göre sağından ilerleyip toprak yoldan inişe başladık. Bu uzun iniş biraz sıkıcı oldu ama hızlı yol alabildik. Nihayetinde çamların bulunduğu bölgeden geçerken Temnos antik kentinin nekropol alanında kaçak kazı çukurları ile karşılaştık. Yer yer delik deşik edilmiş bu bölgeyi geçtikten sonra sol tarafımızda yükselen tepedeki Temnos antik kentinin çeşitli kalıntıları ve hatta bazı sütun taşlarının göründüğü açıklıkları ulaştık. Köylülerin “Kale” dedikleri Temnos tepesinin eteklerinde antik dönemlerin ruhunu hissederek mola verdik.
Moladan sonra toprak yoldan hiç ayrılmadan, bize oldukça uzun gelen inişi sürdürdük. Bir süre sonra önce Görece Köyü’nün evlerini ve arkasından hemen önümüzdeki yeşil vadinin içinde yerleşmiş İğnedere’ye Saat: 17:20’de ulaştık.
Hayret edilecek bir husus ki, Demirhan henüz köye ulaşmamış. “Çekirge bu defa zıplayamamış”, yanlış rotalara giderek yolu uzatmış; bizden ancak yarım saat sonra gelebildi. Köy kahvesindeki köylüler ile sohbet edip, çay ikramlarını da kabul ettikten sonra aracımıza binerek, bir güzel etkinliği daha bitirmiş olmanın keyfi ile, Menemen İzban İstasyonu’na kadar yolumuza revan olduk.
Bu etkinlikte çektiğim fotoğraflarla hazırladığım albümü aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
Not: Aşağıdaki fotoğrafları herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.
Zafer Gürhan’ın Rehberlik yaptığı ayni parkurdaki etkinliğe daha önce 4 defa daha katılmışım:
316 |
26 Mart 2000 |
Aliağa Karakuzu,Şelale,İğdedere (18km) |
|
449 |
16 Nisan 2006 |
Aliağa Karakuzu,Şelale,İğdedere (18km) | |
630 |
15 Kasım 2015 |
Aliağa Karakuzu,Şelale,İğdedere (18km) | |
665 |
12 Kasım 2017 |
Aliağa Karakuzu,Şelale,İğnedere (18km) |