Sene 1995; Ayşen’le İDADİK’e üye olduğumuz ilk yıl. İDADİK’den önce çeşitli dağcılık gruplarıyla 1991 yılından itibaren düzenli olarak doğa yürüyüşlerine katıldığımız için daha ziyade B ve C gruplarıyla yürüyoruz. O zamanlar kulübün en popüler rehberi olan Muharrem Kaya bir yürüyüşte bana “İDADİK Tüzüğünü okudun mu?” diye sordu. Bocaladım bu soru karşısında, “Kulüp yönetiminden talep ettiğim halde bir kopya veremediler” dedim. O yıllarda bilgisayar henüz çok yaygınlaşmadığından sanal ortamdan bilgi edinme olanakları çok kısıtlıydı. “Ben kendi kopyamı vereyim, oku” dedi ve dağ çantasından çıkarıp bir basılı metin verdi.
Bir hafta sonra tüzüğü Muharrem’e iade ederken, fikrimi sordu. “Bu Tüzük ile bu Kulübün bir ilişkisi yok, ya da varsa henüz bunu hissedemiyorum.” dedim. Bunun üzerine Muharrem şöyle dedi: “İşte bu nedenle Kulübümüzde Tüzüğün tam olarak uygulanmasını isteyen üyelerle bir grup oluşturduk, amacımız İDADİK’i kurumlaştırmak!” diyerek beni gruplarına davet etti. Kendilerine “Değişim-Dayanışma” ismini veren bu İDADİK üyeleri, bir sonraki Genel Kurulda yönetimi devraldı ve ben de yönetim kurulunda görev yaptım.
İDADİK yönetiminde çalıştığım sürece Muharrem’in o sorusunu hep hatırladım ve Tüzüğümüzü neredeyse ezbere bilirdim. Sonraki yıllarda da tüzük yenileme çalışmalarında hep görev aldım. Yönetim Kurulu olarak aldığımız bütün kararlarda Kulüp tüzük ve yönetmeliklerine kesinlikle bağlı kaldık. Zira inanıyorduk ki bir örgütü kurum yapan en önemli husus, eşitlik şeffaflık ve katılım evrensel pransipleri yanında, kuruluş kanunlarına tüzüklerine ve yönetmeliklerine harfiyen uymaktır. Zira Kulübün kuruluş amacını ve yönetim kurallarını belirleyen Tüzüğümüz, Kulübümüzün Anayasasıdır. Buna uymakta ne kadar dikkatli olursak, kurum olma özelliğimize o kadar yaklaşırız.
“Basındaki şerefli yerimizi almak”, “hep ilkleri yapmak”, “bilmem ne kadar dağa ayni anda çıkmak” gibi parlak projeler tüzük amacının öne çıkardığı konular değildi. Öncelikli amaç üyelerimizin dağcılığını geliştirmek olmalıydı. Onun için A grubunu daha sportif hale getirdik, B grubunu hızlandırdık ve C grubunu çoğaltmaya çalıştık. Birkaç kişiyle bir çok etkinlik kotarmak yerine, yüksek dağ etkinliklerine katılımı artırmak için Kulüp olanaklarını olabildiğince zorladık. Daha da önemlisi Kulübün can damarı olan rehberlerimize çok değer verdik. Eğitimlere önem verdik ve teknik malzeme alımını geliştirdik. Bunlara ilaveten sosyal faaliyetlerle birliğimizi güçlendirip kendimize çeki düzen verdikten sonra, diğer kulüp ve organizasyonlarla daha yoğun ilişkiler kurmaya başladık. Bütüm bu çalışmalar süresince hiçbir zaman unutmadığımız düstur kulüp tüzüğüne uymak konusundaki hassasiyetimiz olmuştur.
Yakın zamanlarda bir dağcılık kulübünün yönetim kurulu başkanıyla bir mecliste birlikte olduğumuzda benim İdadik yönetimlerinde çalıştığımı duyunca aynen şöyle dedi: ”Bizim de amacımız İdadik gibi bir kurum olmak. Bunun için çok çalışıyoruz. Ama buna rağmen çok eleştriliyoruz. Hatta bir üyemizin eleştirisiyle, bizim hayallerimiz bile yokmuş!”. Ben de kendisine aşağıdaki düşüncelerle yanıt verdim:
‘Kurumlar kanun, tüzük ve yönetmeliklerine uygun olarak idare edilmelidirler. Kurumlar yöneticilerinin hayallerini gerçekleştirecekleri yerler değildir. Şayet yöneticiler kendi özel hayallerini kurum bünyesinde gerçekleştirmeye çalışırlarsa orası kurum değil olsa olsa kendi çiftlikleri olur!’
Biz o soruyu hiç unutmadık: “Tüzüğü okudun mu?”
(20.01.2011)