BBPP13 Etkinliği olarak seçtiğim İzmir Kadın Müzesi’ne geçen hafta şiddetli yağış beklentisi nedeniyle gidememiştik. Bu gün Basmane Tilkilik mevkiinde bulunan müzeye ulaşmak üzere Villakent’ten otomobilimizle çıktıktan sonra tramvay, vapur, metro kullandık. Müze ziyaretinden sonra da benzer şekilde ulaşım araçları kullanarak gezimizi sonlandırdık.
En önce müzede yer alan Mustafa Kemal Atatürk’ün müzelerle ilgili söylediklerini paylaşmak istiyorum. Belki başka müzelerde de vardır ama ben bu cümleleri ilk defa burada okudum:
“Müzeler bir ulusun kimliği olma misyonunu taşımasının yanı sıra uygarlıkları bize bırakan insanların zevklerinin, sevdalarının, düşüncelerinin, inançlarının, davranışlarının, yaşam tarzlarının korunduğu ve bu mirasın geleceğe taşındığı mekanlardır. Geleceği görebilmek için geçmişi bilmek, bir başka değişle; yarınları sadece bugünün değil, geçmişin üstüne inşa etmek gerekir ki, bu da tarihi yaşatan ve unutturmayan müzelerle sağlanabilir.”
İzmir Kadın Müzesi İzmir’in butik müzeler listesinde yer alıyor. Tipik Avrupa ve geleneksel Türk mimarisi tarzında zamanında özel mülk olarak yapılmış bina bu bölgedeki benzerlerinin en güzellerinden birisi.
İzmir Kadın Müzesi Binası
Kabul, hizmetli ve yaşam olmak üzere üç kattan oluşan bu tarihi bina, 20. yy.’ın ilk yarısına kadar Yahudi ve Türklerin birlikte yaşadığı Tilkilik semtinin gözde yapılarından biriydi.
ilksahibi bilinmemekle birlikte bu dönem evlerinin karakteristik özelliklerine sahiptir. Avrupa ve geleneksel Türk mimarisinin öğeleri bir arada kullanılmıştır. Neoklasik üsluptaki cephenin cumbayla zenginleştirilmesi bazı kaynaklarda “İzmir EVİ” ya da “Etkileşim Evi” olarak sınıflandırılan türe işaret eder.
Yapı, önceki sahibi Veysi Aslan’dan bedeli karşılığında alınmış ve belediyemiz mülkiyetine geçirilmiştir. Restorasyonu, il özel idare Katkı Payı fonundan yararlanarak gerçekleştirilmiştir. Basmane bölgesinin nadide kimliğini açığa çıkaracak şekilde İzmir Kadın Müzesi olarak hizmet verecektir.
Bundan yaklaşık 10 bin yıl önce dünyada bambaşka bir düzen hüküm sürüyordu.
Kim bilir belki de daha eşitlikçi bir toplum yapısı… Erkeğin “erk”i bugünkü anlamıyla yoktu ve Toprak Ana’nın kızları, yemek için topladıkları tohumların yetiştirilebileceğini keşfediyordu. Kadınlar bu keşifle önce “köy”ün, yani yerleşik toplumsal düzenin yaratılmasına öncül oldular. Daha sonra ise “söz”ün yaratılmasına…
Elbette insanlık doğdu doğalı, insanlar arasında bir iletişim vardı. Ama yerleşik topluma geçilmesiyle birlikte eğitim ve kültürün yani “söz”ün temelleri atıldı. Eğitim çocuklar için gerekliydi… Kültür ise geçmişin deneyimini geleceğe aktarıyordu…
Sonra düzen değişti. Tohum yetiştirmek, yerini tarıma bıraktı. Tanrıçalar, Tanrıya…
Konak Belediyesi izmir Kadın Müzesi, nesiller ve cinsler arasındaki diyalogu artırmak ve başka bir dünyanın mümkün olduğu görüşü üzerine kuruldu.
Bu müze kadınları anlatıyor. Ve aslında erkekleri de… Ataerkil toplum yapısı içinde yetişen ve eğitilen; tüm bireylerinin hücrelerine işlemiş erkek gözlü toplum yapısının kurallarına rağmen “var” olan kadınları… Anadolu’nun Analarını…
Çünkü geleceğin, aydınlık yarınların ve daha güzel bir dünyanın kurucusu erkekler değil, kadınlar olacak.
Antik Dönemde Anadolu’da Kadın
Antik dönemde Anadolu’da kadının sosyal konumunun dönemlere göre değişiklik gösterdiği görülmektedir. Paleolitik çağlarda Anadolu kadını, mağaralarda çocuklarına bakıp ev işleri ile uğraşırken yaşamlarını idame ettirmek için gerekli olan besini sağlamak adına avcı ve toplayıcı olarak mağara dışında da bulunuyordu Bu dönemde cinsiyetin ve kadının doğurganlığının bilincine varılması; kadının bereket kavramı ile özdeşleşmesine neden olmuştur. Neolitik (M.Ö. 9750-5500) ve Kalkolitik dönemler (M.Ö. 5500-3200) hakkında elde edilen bilgiler, bu dönemde kadının önemli bir konumda bulunduğunu ve toplumun anaerkil bir gelenekte şekillendiğini göstermektedir. Tunç Çağı’nda (M.Ö. 3200-1200) ise, maden sayesinde erkeğin savaşçı gücü ön plana çıkmış ve erkeğin fiziksel gücünün toplumun devamı için kilit olduğu keşfedilmiştir. Böylece aile ve toplum yapısı yeniden şekillenmeye başlamıştır.
Ticaret Kolonileri Dönemi (M.Ö. 2000-1700) ve Hitit Krallık Dönemi’nde (M.Ö. 1700-1100) ana tanrıça kültünün devamı olarak Anadolu’da kadınların özgürce ticaret yaptıkları ve devlet yönetimine katıldıkları görülmektedir. Ancak 1. binyılın başlarına geldiğimizde kadınların sosyal konumunun çoğunlukla ev yaşamı ile sınırlandırıldığını görüyoruz. Bu dönemde kadının ana görevi, çocuklarının bakımını ve evinin idaresini sağlamak olmuştu. Antik dönemde Anadolu kadınına ilişkin bilgiler çoğunlukla, kazılar ile ortaya çıkarılan eserlerden elde edilmektedir. Bu eserler; steller, takılar, seramikler, mozaikler, freskolar ve benzerleri antikçağda kadınların yaşamının izini sürmemize yardım etmektedirler.
Anadolu kadınları üzerine yazılmış en güzel şiirlerden biri büyük şairimiz Nazım Hikmet’in KADINLARIMIZ şiiridir.
Toprak öyle bitip tükenmez, / dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmiyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
Ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaraları çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizlenerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğurunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon’a doğru.
Ayşen müzeyi çok beğendi. Ben müze hakkında okuduklarımdan etkilenerek beklentimi yüksek tutmuştum galiba, tekrar elden geçirilmesi gereken bir müze olarak görüyorum.
İzmir Kadın Müzesi ziyareti yaptığımız gün çektiğim fotoğraflardan seçtiklerimle hazırladığım fotoğraf albümünü aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
Not: Aşağıdaki fotoğrafları herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.
güzel paylaşımınız için teşekkürler resimleri galerime ekledim. gitmeden gezme imkanı bulduk sayenizde.