Hızlı bir özet geçeyim, o yıllar Ankara’da siyasetin çok kızıştığı dönemler. Ülkede sonradan demokrasi havarisi gözüken Demirel’in baskılı idaresi var ve işyerlerinde yoğun sendikal faaliyetler. Petkim’de yetki devrimci Petrokimya-İş Sendikası‘nda. Yöneticiler Petkim’e Türk-İş’in sarı sendikasını yerleştirmek istiyorlar. İşverenin baskısı inanılmaz. İnsanları patürkütür işten atıyorlar. Petkimliler grup grup sendikayı terk ediyor. Yetki Türk-İş’e geçinceye kadar bu devam etti. O zamanlar devrimci sendikanın yönetim kurulundaydım. Çünkü mühendisler de sendikalıydı ve Petkim Genel Müdürlüğü’nde çok mühendis vardı. Sendika yönetim kurulunda bir mühendisin temsil edilmesini istiyormuş. Ben seçilmiştim ve o zamanlar nasıl seçildiğimi de bilmiyordum. Dün Metin Or ile yaptığımız görüşmede öğrendim ki, kendisi de sendika yönetim kurulu üyesi olan Metin Or beni önermiş. Sonradan üniversite mezunları sendika dışına çıkartılınca kapsam dışı olmuştuk.
Fotoğrafa dönersek arkasındaki tarihe göre 5 yıllık Petkim’liyim, yeni evliyim ve birkaç ay sonra ilk oğlumuz Cem doğacak. Yani aile içinde heyecan içindeyiz. Diğer taraftan insanlar işten çıkartılıyor ve inanılmaz yerlerden özel baskılar yapılıyor. Bütün bunlara karşın biz duruşumuzu değiştirmedik ve neticede sendika iş yeri temsilcisi Emin Çölaşan’la birlikte birkaç arkadaş(isimleri Metin Or hatırlayabilir) dışında herkes Türk-iş’e geçti. Bunu Emin Çölaşan kitabında da aynı şekilde ifade etmiştir. O dönemde Metin Or’la bizi son baskı olarak Çanakkale’ye tayin etmişlerdi. Metin bunu kabul etmedi, tazminat ve ihbar öneli verip Petkim’den ayırdılar. O da hayatında Petkim dışı yeni bir dönem başlattı. Ben tayini kabul ettim, Çanakkale’ye yerleşmeyi planladık. Ayşen de kendi tayini işlerini halledecekti. Ancak buna gerek kalmadı ve beni de tekrar Ankara’ya tayin ettirdiler. Bu vesileyle şimdilik bu kadar anlatmış olayım, meraklısından sorular olursa başka ayrıntılar verebilirim.