Bafa Gölü Gezisi, İdadik kamp programı olarak düzenlenmiş bir etkinlik. Gezi Rehberimiz Yasemin Dağaçar Uysal’ın başarılı organizasyonu ile, çok uyumlu ve neşeli İdadik üyelerimizin birlikteliği sayesinde, baharla birlikte uyanan doğa içinde güzel bir haftasonu gezisi yaşadık. Göl kıyısındaki kampta deniz(!) havası aldık, yemyeşil çiçekli yamaçlarda kır havası; ve kışla vedalaştık.
18 Nisan 2015 Cumartesi sabahı Saat 8’de Alsancak Stadı kapısından hareket eden aracımızla, Selçuk Çamlık mevkiinde kısa bir kahvaltı molası verdikten sonra, öğleyin Kapıkırı Köyü göl kıyısında kamp yapacağımız Herakleia Lokantasına vardık. Oyalanmadan eşyalarımızı taşıdık ve üzerinde manastır kalıntıları olan adanın karşısındaki kıyıda çadırlarımızı kurduk.
Kamp yerinde biraz deniz(!) havası soluyarak dinlendikten sonra bir şeyler atıştırıp yürüyüş düzenine geçtik. Bugün ilk etkinlik olarak, Rehberimiz Murat Filik önderliğinde, Gölyaka Köyü’nden başlıyarak, içinde Yediler Manastırı da bulunan antik Latmos kalıntılarının bulunduğu Manastır Tepesi’ne çıkacağız.
Gölyaka köyünün ortasındaki, bir yanında Atatürk Büstü bulunan, minicik meydanında araçtan indik. Dizinden rahatsız olan Serpil Tanrıkulu kampta kalmıştı, Burak Can Öztaş ve arkadaşları da kaya tırmanışına gitmişlerdi; kalan 10 kişi yürüyüşe başladık. Köyün eğimli yollarından dağa doğru ilerleyen toprak yolundan yükselirken, kimisi bakımlı kimisi döküntü karekteristik yöre evleri gördük. Bahar renkleri içindeki doğada, göl manzarası ile güzel fotoğraflar çektik.
Yukarılara doğru yükseldikçe, deniz görünümü veren göl bütün muhteşemliği ile gözlerimizin önünde yayılıyordu. Zaten çok ilginç olan Bafa Gölü kaya manzaraları yanında yeşil çayırlıklar içindeki rengarenk çiçekler, sanki doğal değil de, özel olarak hazırlanmış çiçekli bahçelerde yürüyormuşuz gibi hissettiriyordu!
Varacağımız yer, Beşparmak zirvelerinin eteklerine doğru, uzaktan küçük bir ormanlık alan gibi gözüküyordu. Yaklaştıkça duvar ve kemer kalıntıları seçilmeye başlandı. Sonunda antik Latmos kenti manastır kalıntılarından geçerek en yüksek noktadaki sarnıcın yanındaki terasta tırmanışı bitirmiş olduk. Bulunduğumuz yerdeki doğa ve tarihi kalıntılar içinden göle doğru dünyaya bakmak sanki özel bir ayrıcalık gibiydi!
Dönüşe geçmeden önce manastır yakınlarındaki bir kaya içine oyulmuş “Freskli Şapel” üzerindeki resim kalıntılarının fotoğraflarını çektik. Burayı ilk gördüğümden beri 16 sene geçmişti ve gene ayni şekilde hiçbir koruma içine alınmadan, çevredeki benzer kayaların arasındaki yerinde duruyordu.
Geri dönerken de ayni rotayı kullandık ve bu defa önümüzde yeralan göl manzaralarını izliyerek köye indik. Köy kahvelerinde kısa bir mola verdikten sonra kampa döndük. Akşam göl manzarasında güneşi batırırken, gölde tutulmuş topan kefal ziyafeti çektik.
Ertesi gün gene göl manzaralı güzel bir kahvaltı yaptık. Bugünkü program Kapıkırı Köyü içinde yeralan antik Herakleia kentinin kalıntılarını gezmek. Rehberimiz yola çıkmadan önce kampı toplamamızı istediğinden çadırlarımızı toplayıp eşyalarımızı aracımıza yükledik.
İskender ve Roma dönemlerini yaşadıktan sonra Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Herakleia şehrini kuşatan yüksek surlar, kentin kapladığı alana egemen kayalık bir tepe üzerinde Dor usulünde yapılmış bir Athena Tapınağı, yakınında duvarları sağlam kalmış Agora, doğusunda içi toprak dolu Meclis Binası, Roma Hamamları ve kuzeyde sadece bazı basamakları ortaya çıkarılmış Tiyatro ve antik çeşme bulunmaktadır.
Diğer belli başlı kalıntılar olarak köy yolu kenarında Odeon, liman yakınlarında Endymion Mabedi, Bizans Kalesi ve ilerisinde buruna doğru Nekropol Alanı. Fotoğrafta 21 yıl önceki tiyatro basamaklarının bugün hala hiç değişmediği, ancak bizlerin geçen zamanda çok değiştiğimiz gayet net görülebiliyor!
Kapıkırı Köyü içindeki Herakleia’yı gezerken köydeki yaşamın 21 yıl öncesine göre çok fazla değişmediğini izledim. Birkaç evi yabancılar alıp antik mimariye ters düşmeyecek şekilde restore edip yerleşmişler. Bazı yeni pansiyon ve turistik tesisler gördüm ama genelde köy ayni köy; gene fakirlik, gene yokluk. Evler arasındaki daracık sokaklar ve geçişlerde her yer hayvan pisliği içinde. Bu güzel doğa içinde yeralan köyde sürekli dışkı kokusu alıyorsunuz. Şimdi henüz bahar aylarındayız, yazın buralar nasıl çekilmez kokar, tahmin edebiliyorum!
Bir haftasonunu geçirdiğimiz Bafa Gölü civarından ayrılırken, genelde hizmetlerinden memnun kaldığımız Herakleia Lokantası’nı işleten aileyle vedalaştık. Sonrasında İzmir’e devam ederken akşam yemeği olarak çöpşiş istendiğinde, kabul gören önerimle Ortaklar’daki Kasap Ahmet’in Lokantasına gittik.
Bu güzel etkinlikte iki gün boyunca çektiğim fotoğraflardan seçtiklerimle hazırladığım albümü aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:
Not: Aşağıdaki fotoğrafları, herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.