Bir Kitap: ANNE AĞAÇ (28 Ekim 2024)


ANNE AĞAÇ

Suzanne Simard

Çeviren: Barış Gönülşen

GİRİŞ

BAĞLANTILAR

Ailem nesillerdir geçimini ormanda ağaç keserek sağladı. Yaşamımızı sürdürebilmemiz bu mutat ticarete bağlı oldu.

Bu benim aile mesleğim.

Ağaç kesiminde ben de üzerime düşeni yaptım.

Gel gelelim gezegenimizde hiçbir şey ölümden ve bozulmadan azade yaşayamıyor. Ölüm yeni hayata kaynaklık ediyor, doğumdan da yeni ölüm gelecek. Bu yaşam sarmalı bana bir tohum ekicisi, bir fide dikicisi, bir fidan bakıcısı olmayı, bu döngünün bir parçası olmayı öğretti. Ormanın kendisi de çok daha büyük döngülerin; toprağın oluşumunun, türlerin göçünün, okyanusların dolaşımının bir parçası. Temiz havanın, saf suyun, iyi gıdanın kaynağı. Doğanın mübadelesinde, sessiz anlaşmalar ve denge arayışlarıyla vacip bir bilgelik saklı.

Ve muazzam bir cömertlik.

Ormanların işleyişini sağlayan şeylerin ve toprakla, yangınla, suyla hangi bağları kurduklarının sırrını çözmeye uğraştığım için biliminsan oldum. Ormanı izledim, ormanı dinledim. Merak ettiklerimin peşine düştüm, ailemin ve halkımın hikayelerine kulak verdim, biliminsanlarından öğrendim. Kendimi bu uğraşıya adadım; adım adım, muammaları çöze çöze ilerleyerek doğanın şifa bulması için yapılması gerekenlerin peşine düşen bir hafiyeye dönüştüm.

Ormancılık endüstrisindeki yeni kadın neslinin ilk üyelerinden biri olma şansına sahiptim, ama karşılaştığım şeyleri aklım havsalam almadı. Uçsuz bucaksız genişlikte alanlarda tüm ağaçların kesildiğini, toprağın doğanın karmaşıklığından mahrum bırakıldığını, müzmin bir gaddarlığın yerleştiğini, toplulukların yaşlı ağaçlardan yoksun bırakıldığını, körpe ağaçların savunmasız kaldığını ve feci şekilde yanlış yolda ilerleyen bir endüstriyel düzenin varlığını gördüm. Sanayi, endüstriyel ürünlere rakip veya parazit olarak gördüğü, oysa benim toprağın şifası için gerekli olduğunu keşfetmekte olduğum, ekosistemin bu parçalarına (yapraklı bitkilere ve yayvan yapraklı ağaçlara, kemiriciler, toplayıcılara, istilacılara karşı) savaş ilan etmişti. Bütün -varlığımın ve evren duyumun merkezinde yer alan- orman, bu bozulmanın sancısını çekiyordu; Bu bozulmanın sancısını çekiyordu; haliyle her şey de aynı sancıdan mustaripti.

Bu kadar büyük bir hatayı nasıl işlediğimizi anlamak ve toprağın kendi haline bırakıldığında (aile büyüklerim ağaçları daha hassas bir yaklaşımla keserken yaşandığını gördüğüm üzere) kendisini nasıl onarabildiğinin sırrına vakıf olmak amacıyla bilimsel bir keşif yolculuğuna koyuldum. Bu yolda yürüttüğüm çalışmalar ile kişisel hayatım esrarengiz, hatta neredeyse ürkütücü bir biçimde yan yana  gelişti, üzerine çalıştığım ekosistem parçaları kadar birbirine dolaşıklaştı .

Ağaçların şaşırtıcı sırlarını benimle paylaşmaları çok zaman almadı. Onların daha fazla yatsınmayacak kadim bir dolaşıklık ve bilgelikle algılayabilirdikleri, bağlantı ve ilişki kurabildileri bir yeraltı kanalları sistemiyle birbirine bağlandıklarını, bir karşılıklı bağımlılık ağı içerisinde yer aldıklarını keşfettim. Yüzlerce deney yaptım, her keşif bir diğerinin önünü açtı ve bu araştırmalar esnasında ağaçlar arasındaki iletişimi, bir orman toplumunu yaratan ilişkileri ortaya çıkardım. Başlangıçta bulgular oldukça tartışmalıydı, fakat bugün bilimsel kanıtların sağlamlığı ortaya çıktı, bulgular biliminsanlarının incelemesinden başarıyla geçti ve yaygın şekilde yayımlanmış durumda. Söylenenler masal değil, hayal mahsulü değil, uydurma değil, bir Hollywood filminin senaryosu değil.

Bu keşifler, -özellikle de doğa, ısınan dünyaya uyum sağlamaya uğraşırken- ormanlarımızın hayatını tehdit eden orman yönetimi uygulamalarının pek çoğuna meydan okuyucu nitelikte.

Bu keşif yolculuğundaki arayışım, ormanlarımızın geleceğine yönelik ciddi bir endişe ile başladı, ama ormanın ağaçların toplamından ibaret olmadığını gösteren ipuçlarının peşinden ilerlememle çok yoğun bir meraka evrildi.

Gerçeğin peşinde yürürken ağaçlar bana kendi feraset ve hassasiyetlerini, bağlantılarını ve konuşmalarını açtı. Aile mirasının izinde başlayıp Kanada’nın batısında geçen çocukluğuma ev, teselli ve macera sunan yerlerde devam eden yolculuğum, ormanın zekasının daha bütünlüklü bir kavranışına, dahası bu bilgelik karşısında saygı duymayı yeniden hatırlayarak doğa ile ilişkimizi nasıl sağaltabileceğimizin keşif seferine dönüştü.

Ağaçların bir yeraltı fungus ağı üzerinden birbirine ilettiği şifreli mesajlara erişme ilk ipuçlarından biri oldu. Bu gizemli konuşmaların izlediği yolu takip edince, bu ağın ormanın zemininin tamamına yayıldığını ve aktarma merkezi görevi üstlenen ağaçların ve fungus bağlantılarının oluşturduğu dizilimle tüm ağaçları birbirine bağladığını fark ettim. Ortaya çıkan kaba haritada şaşırtıcı bir biçimde en büyük, en yaşlı ağaçların fidelere can taşıyan fungus bağlantılarının kaynağı olduğu açığa çıktı. Sadece bu da değil; bu ağaçlar genci yaşlısıyla komşularının hepsine bağlanıyor, dişlilerden, kavşaklardan, boğumlardan oluşan ormanda en önemi işlevi görüyorlardı. Sizlere aktaracağım bu yolculukta, bahsi geçen ilişki örüntüsünün en çarpıcı yönüne de ulaştım: İnsanların beyniyle benzerlikler gösteriyordu. Bu örüntü içerisinde gençler ve yaşlılar kimyasal sinyaller göndererek aralarında anlaşıyor, iletişim kuruyor, haberleşiyorlar. Bu kimyasallar bizim nörotransmittlerimizden farksız. Sinyaller, fungus membranlarından geçen iyonlarla oluşturuluyor.

Daha yaşlı ağaçlar hangi fidelerin kendi soyundan olduğunu ayırt etme becerisine sahip.

Yaşlı ağaçlar, tıpkı bizim çocuklarımıza yaptığımız gibi, körpe ağaçları yetiştiriyor ve onlara yiyecek ve su sağlıyor. Anlatılanlara burada bir mola verip derin bir nefes alarak, ormanın toplumsal doğası ve bunun evrim için ne kadar hayati olduğunu düşünmeyi gerektiriyor. Fungus ağı, zinde kalmaları amacıyla ağaçları birbirine bağlıyor gibi görünüyor. Dahası da var. Bu yaşlı ağaçlar çocuklarına annelik yapıyor.

Anne ağaçlar.

Anne ağaçlar -ormanın iletişiminin, korunmasının, duyarlılığının heybetli merkezleri- öldüklerinde, işe yarayan ve zararlı olan şeylerin, dostların ve düşmanların bilgisini, hiç durmadan değişen doğa ortamında hayatta kalmanın ve uyum sağlamanın yollarını kendi soyundan gelenlerle paylaşıyor; bilgeliklerini nesilden nesile iletiyorlar. Her ebeveynin yaptığı gibi.

Telefon kadar hızlı bir biçimde onlara uyarı sinyalleri, tanıma mesajları, tehlike iletileri yollamayı nasıl başarıyorlar? Sıkıntılarda, hastalıklarda birbirlerine nasıl yardım ediyorlar? Davranışları neden insanlara benziyor ve toplumları neden uygar toplumlar gibi işliyor?

Ömrüm boyunca yaptığım orman dedektifliğinin ardından ağaçlara dair algım tamamen değişti. Yaşadığım her yeni aydınlanma ile beraber ormanla daha derinden bütünleştim. Bilimsel kanıtlara gözleri kapatmak olanaksız: Orman bilge, duyarlı, şifalı bir doğaya sahip.

Bu kitap ağaçları nasıl kurtarabileceğimizi anlatmıyor.

Bu kitap ağaçların bizi nasıl kurtarabileceğini anlatıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir